Untitled

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 36
  • Öğe
    Tarih yazımında idealize edilmiş mimar imgesi ve Sedad Hakkı Eldem örneği
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Koyuncu, Kübra Sabriye; Kütükçüoğlu, Burcu
    ÖZET: Mimarlık tarihyazım pratiğinde, mimar öznelerin tanrısal niteliklerle yüceltilerek idealize edilmesi; yüce, dâhi, kahraman gibi imgelerle tarihsel kişilik kültlerinin yaratılması oldukça yaygın bir alışkanlıktır. Yüceltilmiş kahraman kültü inşasını, toplumların -ya da belirli grupların- kimliklerini tanımlamak adına yaratılan araçlar olarak tanımlamak mümkündür ve tarih boyunca dünya genelinde sıklıkla başvurulan bir pratik olagelmiştir. Kahraman, dâhi birey gibi imgelerle mimar kimliğinin ideal niteliklerini, karakterini ve davranış seti gibi etmenleri tanımlama eğilimi toplumsal bir ideale işaret etmektedir ve tarih bu ideali hikâyeleştirerek alıcısına sunar. Ancak gerçekle bağdaşmayacak kadar idealize olmuş bu niteliklerin halen daha mimar kimliğine içkin değerlermişçesine göre sunuluyor olması problemli bir yaklaşımdır. Türkiye mimarlık tarihinin en önemli iki isminden biri olarak anılan Sedad Hakkı Eldem, yapmış olduğu eserler, araştırmalar ve ürettiği metinlerle Türkiye mimari ortamına yön vermekle kalmamış; hakkında konuşturan kişiliği ve henüz yaşarken kurgulamaya başladığı historiyografik kimliğiyle Türkiye mimarlık tarihi için kült bir figür haline gelmiştir. 50 seneyi bulan çalışma dönemi içinde mimari dinamiklerin sorunsallaştırıldığı her tartışma ortamında zaman zaman takdir gören, zaman zamansa yerilen başat aktörü olarak yer bulmuştur. Eldem’i, (öznel deneyimleri, yaşantısı, eserleri konu edilerek) Türkiye mimarlık tarihinde sahne almış aktörlerden biri olarak tartışmak yetmemiş; atfedilen tarihsel roller içinde ait olduğu toplumu nasıl etkilediğine dair anlatılar inşa edilmiştir. O, “ilk modern”dir; uomo universale tanımını karşılayan “ilk Türk mimar”dır; Türkiye mimarlığının esas meselesi milli mimarlığı var eden “öncü”dür. Ancak bu çalışmada, birçok mimar ve sanatçının göz ardı edilerek Sedad Hakkı Eldem’in “ilk/tek” olarak sunulmasında ısrarcı bir tutumun varlığı ortaya konarak problemleştirilmektedir. Bu nedenle tarihyazımında Sedad Hakkı Eldem kimliğinin hangi etmenler üzerinden inşa edildiğini, Sedad Hakkı Eldem üzerine yazılan metinlerin hangi psikolojik etmenler ve motivasyonlarca üretildiğini açığa çıkarmaya dair bir değerlendirme ortaya konulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Architecture of imagining relationships: spaces of many
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Bozdeveci, Sıla; Yalınay Çinici, Şebnem
    ABSTRACT: This thesis questions the origins of the idea that defines the Western-centric capitalist traditions as being based on the relationship between ‘subjects and space,’ which is rooted in the dominant ideologies of ‘hierarchy of species’ and ‘human exceptionalism.’ It aims to prompt human and nonhuman beings of the Anthropocene to confront the contradictions within this framework, such as political, economic, and ecological crisis, growth-oriented thinking, and a limited understanding of the relationship between subjects and space that benefits who holds power. Constantly varied relationship patterns between the subject and the space are discussed through the origins of capitalist manners, such as the enclosure of the commons, colonization, and commodification. These actions have sparked a controversial discussion surrounding hierarchies, assumptions, and justifications that seek to legitimize and establish a patriarchal belief in human superiority over all beings. The exploration of these justifications and practical acceptances unveils opportunities to examine concepts like ownership and measurement. It also challenges the notion of Man as the fundamental unit of measurement for all things, questioning the idea of man as a standard or decisive measure. As long as Man’s relationship with property and ownership is ingrained in his self-definition, the concept of ownership becomes intertwined with the relationship between assets and space. It also prompts a questioning of hierarchical thinking. The thesis conceptualizes this hierarchical way of thinking and acting as subject narrowing, which refers to actions that challenge the perception of human beings as central figures within a defined space. Additionally, it delves into how these ideas shape the fundamental principles of architecture by critically analyzing the thoughts and practices associated with spatial design. In this study, these ideas are scrutinized and reinterpreted through technological means and the acknowledgement of incalculable belonging, aiming to lay the groundwork for an alternative roadmap. Searching for an alternative imagination of space for expanding relationships aims to disrupt this circle and remove the man from the path attributed to it as a social and political being, with a mere exception for advantaged ones. If so, how can we imagine a concept of a space that is not driven by mere human interests as a necessity but by relationalities with existences through their differences? While doubting these inquiries, this thesis explores the potential of rethinking all beings materially and expanding the relationship with subjects and space. The thesis proposes a concept of space that is not owned by anyone but belongs to everyone, shaped by temporary formations, partnerships, and kinships without separating beings into two opposing groups or current anthropocentric dualities such as human/nonhuman, living/nonliving, animate/inanimate, and actual/virtual. It also utilizes a detour as a questioning tool to foster creativity and seek ways to rethink all beings with their being, belonging, and differences. To achieve these goals, the study adopts posthuman critical thinking as a methodological tool to displace anthropocentric views that assign human existence an exceptional status. It seeks to break free from the ever-expanding human dominance of the relations between subjects and beings and their common spaces (milieu). Instead, it looks for clues of relations expanding in an alternative space of many. Moreover, it seeks a detour as a questioning tool that contains the potential for creativity.
  • Öğe
    Neoliberalizm ekseninde kentsel müdahaleler ve mücadele deneyimleri: Fener-Balat ve Ayazma-Tepeüstü örnekleri
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Bıçakçı, Cansu; Aysev, Evren
    ÖZET: Günümüzde kentsel mekan, neoliberal üretim ve yeniden üretim süreçlerinin etkisi altındadır. Neoliberal kentleşmede; öncelikli aktörler olarak merkezi yönetim, yerel yönetim ve orta-büyük ölçekli sermaye, rant odaklı ekonomik gündemlerini kent mekanına dayatmaktadır. Türkiye’de 2000’li yılların kentsel sorunlarının çözümü olarak ileri sürülen bazı kentsel dönüşüm projeleri, kent ve konut hakları açısından problemli süreçlere neden olmaktadır. Bu süreçlerde, kentsel hakların korunması ve talep edilmesi yönünde etkili girişimler olarak mahalle dernekleri, neoliberal kentleşme modeli uygulayıcıları ile karşı karşıya gelmektedir. Mahalle derneklerinin mücadeledeki motivasyonları, talepleri, eylemlilik biçimleri ve sonuçtaki edinimleri farklılaşmakta; mücadele pratikleri bağlamına göre şekillenerek dönüşümün işleyişine etki etmektedir. Tez çalışmasında örneklem olarak seçilen Fener-Balat Kentsel Yenileme Projesi ve Ayazma-Tepeüstü Kentsel Dönüşüm Projesi’nin mücadele süreçlerinin farklı sonuçlanması çalışmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır. Projelerin yasal ve yönetsel olarak sonuçlanmış olması, farklı coğrafi konum ve mülkiyet yapısı gibi dinamiklere sahip olan bölgelerde gerçekleştirilen mücadeleler sonucunda elde edilen somut deneyimleri anlamak açısından önemlidir. Araştırmada, günümüzde kentsel mekanın yeniden organize edilme süreçlerinin omurgasını oluşturan neoliberal model sorunsallaştırılmakta; neoliberalizm, mekan ve toplum etkileşiminin yansımalarının ortaya konması hedeflenmektedir. Çalışmada amaçlanan; neoliberal kentleşme politikalarının mekanın üretimindeki etkilerini anlamak; mücadele ve müdahale taraflarındaki aktörlerin süreçteki deneyimlerini öğrenmek; kentsel mücadelelerin etkinliklerini anlayarak alternatif kentsel dönüşüm süreçlerinde kent hakkı ve konut hakkının savunulmasında yeni olasılıklar sunmaktır.
  • Öğe
    Erzurum Atatürk Üniversitesi kampüsünün modern mimarlık mirası açısından değerlendirilmesi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Halıcı, Kübra; Kendir Beraha, Elif
    ÖZET: Atatürk’ün genç Türkiye Cumhuriyeti için öngördüğü “Doğu Üniversitesi” fikri doğrultusunda 1955 yılında kurulan Erzurum Atatürk Üniversitesi kampüsü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde inşa edilen ilk modern üniversite kampüslerinden biridir. Doğu Anadolu bölgesi için merkez teşkil etmesi amacıyla kurulan bir bölge üniversitesi olan kampüsün yerleşkesinin tasarlanması için Bayındırlık Bakanlığı 1956 yılında uluslararası bir yarışma düzenlemiş ve bu yarışmanın kazananı Enver Tokay, Hayati Tabanlıoğlu, Ayhan Tayman ve Behruz Çinici’den oluşan proje grubu olmuştur. ABD’deki Land-Grant tipi üniversite kampüsleri örnek alınarak tasarlanan üniversite kampüsü, kentin ekonomik ve zirai faaliyetlerine destek verecek nitelikte planlanmıştır. Türkiye’nin 20. Yüzyıl’daki modern mimarlık mirasının belgelenmesini amaçlayan bu çalışma, Türkiye’nin ilk uygulanmış planlı kampüsü olan Erzurum Atatürk Üniversitesi yerleşkesinin 1950-70 aralığındaki oluşum ve gelişim sürecini, kuramsal üst okumalar ve proje mimarlarının kişisel arşivlerinden elde edilen belgeler eşliğinde, modern mimarlık mirası ölçütleri ve modern üniversite kampüslerinin tasarım kriterleri doğrultusunda değerlendiren ve binaların günümüzdeki durumunu ortaya koyan bir belgeleme çalışmasıdır.
  • Öğe
    Tasarım yoluyla araştırma sürecinde üç boyutlu baskı teknolojileri: şeyleşme ve nesne yönelimli ontoloji
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Turan, Buket; Çinici, Şebnem Yalınay
    ÖZET: Gelişen üç boyutlu baskı teknolojilerinin ölçekler arası bir üretim biçimi ile mimari tasarım sürecinde kullanılması alternatif potansiyeller barındırmaktadır. Dijital tasarım yaklaşımlarının iki boyutlu tasarım algısı, bu baskı teknolojisinin kendine has üretim biçimi ile üç boyutlu hale gelmektedir. Bu bağlamda, tasarım ve üretim arasındaki sınırlar yeniden tanımlanmaya başlamaktadır. Tasarımı algılama biçimi, tekrarlanabilir şekilde üretilen bir araştırma formu üzerinden gelişmektedir. Tasarımın kendisinin araştırmaya dönüştüğü bu yaklaşım ‘tasarım yoluyla araştırma’ olarak ele alınmakta ve ‘eylem araştırma,’ ‘örtük bilgi’ ve ‘pratikte dönüşlü düşünme’ kavramları ile tartışmaya açılmaktadır. Tasarımın doğa ve sosyal bilimlerin yanı sıra kendi bilgisini üreten ‘üçüncü bir yol’ olarak ortaya çıkışı, tasarımın kendi dinamiklerini önemli bir araştırma konusu haline getirmektedir. Tezde bu dinamikler; tasarım süreci, tasarım bilgisi, tasarım ürünü ve tasarım-tasarımcı ilişkisi üzerinden ele alınmakta ve tartışmayı açan bir zemin oluşturmaktadır. Tasarım ve üretimin iç içe geçtiği bir tasarlama sürecinde, tasarım ve tasarımcı ilişkisinin yakınlaşması mümkün hale gelmektedir. Tez çalışmasında, tasarım ve tasarımcı arasındaki ilişkiyi daha derinlemesine ele alabilmek için Martin Heidegger’in ‘Şey’ (1971) ve Graham Harman’ın ‘Nesne Yönelimli Ontoloji’ (2020) metinleri üzerinden bir sorgulama yapılmaktadır. Güncel ve gelecek potansiyelleri sorgulayabilmek adına üç boyutlu baskı teknolojilerinin kullanıldığı ve şeyleşmenin tartışıldığı yaklaşımlar; akademik araştırmalar, zanaat, kapsül ve yeryüzü dışı kategorileri altında ele alınmaktadır. Bu bağlamda ‘şeyleşme’ tartışması, bu teknolojilerin kullanıldığı tasarım sürecinde kapsamlı bir anlayış geliştirilmesi için tartışma zemini oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle üç boyutlu baskı teknolojilerinin tasarım yoluyla araştırma sürecinde sağladığı avantajlar kapsamında tasarım dinamiklerinin nasıl dönüştüğü sorgulanmaktadır.
  • Öğe
    A proposal: can i stay in your house?
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Sıddıquı, Waseem Ahmad; Korkmaz, Hikmet Tansel
    ABSTRACT: I was at the age of fifteen when I first moved away from home and I was exactly five thousand miles away. In order to understand the meaning of being at home and the condition of coexistence, this study, is an attempt that look for the prospect of a return to write autobiography, and ask whether or if this possibility —the possibility of mediation in my distorted memory, or, perhaps more importantly, the specific disjunctions between the mediation of what I remember and what I don't remember in terms of lived experience— can ever be justified by rational frameworks. Considering such an argument as an issue, I based my investigations on certain nouns and idioms found in everyday life, such as affiliations, gatherings, engagements, differences, postponements, negotiations/recognitions, invitations, hospitality: coming side-by-side at the age of diaspora. It is important to note that the study treats theoretical debate as a reason rather than an objective representation of the truth, as Jacques Derrida also puts it: "Theoretician is not a demigod telling the magnificent truth." The theory only seeks to transcend the limits and boundaries of life and texts promised by institutions such as authorships, the academy, and so on. With this expression, the theory also strives to find the “niche” where the idea of writing autobiography can inhabit hands in hands with the boundaries of both life and text to the manifestation of friendship. This entails placing life that's engaged, congruent, side by side with the text. In this manner, to renegotiate all the sources, the methodology varies auto-ethnographic collages with short text in dialogue with an Indian artist “Zarina Hashmi”, biographical interviews with my mother and grandfather, family photographs, and literature review of “postcolonialism” to bring something that could be called a collective narrative. Ultimately, the research suggests that it is the agency, to realize once again that "we" (those who call themselves researchers) are continually engaged with the group behavior and the dialectical relationship in the form of organic connections between abstract principles and ethics. Therefore, it is the agency to perhaps realize once again, that the researcher is not an abstract agent who looks out of the thinking machine by citing reasons such as "they" or "them"; on the contrary, the researcher is nothing more than the ordinary subject who tries to look for the possibilities to “return” to the familiarities in which the relationships between "we" and "us" are embodied together.
  • Öğe
    Sveti Stefan Kilisesi'nin kentsel koruma ilkeleri bağlamında incelenmesi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Ahi, Begüm Kübra Nas; Altınok, Emrah
    ÖZET: Tarihi Yarımada İstanbul kent tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu alan birçok devlete başkentlik etmiş, birçok kültürü bünyesinde barındırmış, zengin bir mirasa sahiptir. Balat Mahallesi ise bulunduğu konum dolayısıyla Haliç kıyısında bir liman mahallesidir. Mahalle birçok kültüre ev sahipliği yapmıştır ki bunun bir getirisi olarak bölgede hatırı sayılır anıt yapı ve sivil mimari örnekleri bulunmaktadır. Bu yapılar, içinde bulundukları bağlamla iç içe bir anlam ifade etmektedirler. Ancak tarih boyunca yaşanan kentsel, politik ve sosyoekonomik gelişmeler nedeniyle bölgede köklü mekânsal ve fiziksel dönüşümler yaşanmıştır. Yapılan müdahalelerin bir bölümü bölgeyi “koruma” adına yapılmış olsa da, yalnızca anıt yapıları ihya etmek ölçeğinde kalmıştır. Bu tezin amacı, günümüzde Balat Mahallesi’nde bulunan Sveti Stefan Kilisesi’nin kentsel ve mekânsal ölçekte geçirdiği dönüşümleri kayıt altına almak ve güncel kentsel koruma-yenileme uygulamaları hakkında çıkarımlar elde etmektir. Araştırma kapsamında konuyla ilgili literatür taranmış; yerel halk, kilise cemaati, sivil toplum örgütleri ile görüşmeler ve kilise ile yakın çevresinde doğrudan mekansal tespitler yapılmıştır. Yapılan araştırma ve gözlemler neticesinde kilisenin, Balat sahilinde bulunduğu dokudan koparılmış, yapılan yanlış altyapı çalışmaları ve yaşanan toplumsal olaylar nedeni ile heykelleşmiş bir anıtsal - turistik yapı haline geldiği ortaya konmuştur. Geçmişte cemaatiyle ve bulunduğu bölgeyle kurmuş olduğu ilişkileri bugün oldukça zayıftır. Yapılan altyapı çalışmaları kilisenin kara-deniz bağlantısı, sokak bağlantısı gibi fiziksel bağlantılarını kesintiye uğratmıştır. Tezin son bölümünde, kentsel korumanın yalnızca yapısal ölçekte değil, yapıların içinde bulunduğu kentsel bağlam içinde değerlendirilmesi gerektiği ve özgün kentsel dokuların bütüncül olarak koruma altına alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Pandemi sürecinde zaman-mekânda kırılmalar: Türkiye’de tiyatro ve performans sanatları bağlamında yeni mekânsallıklar üzerine bir inceleme
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Avcı, İlkyaz Samur; Uysal, Veli Şafak
    ÖZET: Son yıllarda artan teknolojik gelişmeler ve 2020 yılının başından itibaren yaşanan pandemi süreci, birçok mekânın işlevsel anlamda esneklik kazanmasını sağlamış veya işlevini kaybetmesiyle yeni alternatiflerinin üretilmesine yol açmıştır. Tez kapsamında, özellikle pandemi sürecinde dönüşen mekân kullanımları ve mekân kavramı, tiyatro ve performans sanatının bu süreçteki üretimleri üzerinden incelenecektir. Bu seçimin nedeni, pandemideki kısıtlamalar sonucunda mevcut mekân kullanımındaki dönüşümün ve yeni alternatiflerin en somut biçimde gözlemlenebildiği alanlardan biri olması ile ifade edilebilir. Bu alternatifler fiziksel ve sanal mekânsallıklar olarak çeşitlenir. Bu doğrultuda tez, tiyatro ve performans sanatındaki yeni mekânsallıkları karakterize edebilmek için, bu mekânsallıkların tartışmaya açtığı kavramsal ikiliklerin (iç-dış, fiziksel-sanal, özel-kamusal, içsel-kentsel, şehir-doğa) incelenmesi üzerinden ilerler. Spesifik bir duruma işaret ettiği düşünülen beş farklı örnek (Olağan-İçi Bir Gezi, Map to Utopia, Project: Survive, Walkthrough: Darağaç, DOTOrmanda) üzerinden ikiliklerin irdelenmesi yoluyla, her örneğin mekânla kurduğu istisnai ilişkinin nasıl kavramsallaştırılabileceğine yönelik bir deneme gerçekleştirilir. Nihayetinde üst ölçekte, her örneğin genel çerçevedeki pozisyonunu anlamaya ilişkin çaba, zaman-mekân kırılmasına yönelik olarak sundukları özgün durumların tespitiyle sonlandırılır.
  • Öğe
    17. yüzyıl Hollanda Altın Çağı’nda domestik mekan ve kadın
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Deniz, Müfide Berat; Kural, B. Deniz Çalış
    ÖZET: 17. Yüzyıl Hollanda Altın Çağı resimleri tarihsel süreçte ilk defa kadınlara birer birey olarak yer vermesiyle dikkat çekmektedir. Kadınların temsil edildiği bu resimlerde sıklıkla kadınlar ev içi mekanlarla özdeşleştirilerek, toplumsal cinsiyet rollerine uygun davranışlarda resmedilmişlerdir. Resimlerde kadınların görünür oluşu bir yandan toplumda kadının konumu ve ona verilen önemle ilişkilendirilirken bir yandan da kadının evin sınırlarıyla paralel bir alanda yer alması ve anne, eş gibi kimlikleriyle bulunması kadını belirli sınırlar içine hapsetmiştir. Bu tez, 17. Yüzyıl Hollanda Altın Çağı ev içi mekanında geçen gündelik hayat resimleri üzerinden, bu mekanlarda temsil edilen kadın figürlerinin mekanla olan ilişkisini irdelemeyi ve kadın ve ev arasındaki kültürel şartlanmaları araştırmayı amaçlamaktadır. Bu araştırma öncelikle Hollanda Altın Çağ döneminin sosyal, siyasi, ekonomik ve dini yapısını inceleyip, ortaya çıkan özgürlükçü ortamı ve bunların etkilediği sanat dünyasını açıklayarak dönemi anlamaya çalışacaktır. Bu ortamda gelişen gündelik hayat resimlerini inceleyecek, bireyin ön plana gelişi ve dünyevi gerçekliklerin önem kazanması, bireylerin gündelik yaşantılarıyla ve kendilerini çevreleyen mekanlarla resim sanatında yer bulmaları üzerinde duracak, bu resimlerde sıklıkla tekrarlanan domestik mekanlarda kadın temsillerine dikkat çekecektir. Devamında ise kadın ve mekan arasındaki ilişkiyi anlayabilmek için feminist söylemin Hollanda Altın Çağı’ndan yaklaşık bir yüzyıl sonraya odaklandığı, kadın ve ev ilişkisi ve bu ilişki üzerinden kurgulanan kadın kimliğini eleştirdiği feminist yazına dair incelemeler yapılacak bu söylemlerin Hollanda Altın Çağı kapsamında irdelenebileceği savunularak, ev içi mekanlarda geçen kadın temsilleri bu bağlamda tartışılacaktır.
  • Öğe
    Chthulucene and public sphere: A perspective on new generation public space
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Arslan, Seda; Yalınay Çinici, Şebnem
    ABSTRACT: The essential function of public space is providing a place of equals for diverse people, ideas, and acts. To pursue this ideal, this thesis aims to develop an understanding of new generation public space, through which a milieu of equals becomes possible. The thesis develops a perspective for an understanding of all-encompassing publicity -where all voices are equal, through Donna Haraway’s concept of Chthulecene which refers to physical existence, and Jürgen Habermas’ definition of public sphere which refers to social existence. The thesis is founded on the relation amid the development of civilization, the technological transformation, and the modes of production from the perspectives by Human-Nature relations and the Kardashev Scale. It examines the definitions of the current epoch, through the concepts of Anthropocene and Capitalocene. However, the thesis, while criticizing the devastating footprints of humanity on the world in the contemporary era, it also values the critical thinking capacities of humankind developed by the same Anthropocenic era, which provides grounds for the theoretical framework of this thesis emphasizing the awareness for a symbiotic collaboration of public co-living. Manifesting itself on the idea of a spatialization where a milieu of equals becomes possible, the thesis, emphasizes the priority of collective consciousness and the merits of cohabitation. An understanding of such a public space, which can be developed and realized artificially by digital tools, implies a possibility of an all-encompassing spatialization for a Chthulucenic World in the distant future. A Chthulucenic spatialization and public space idea, that can constantly change/develop itself, provides the main inspiration and motivation for this thesis.
  • Öğe
    Mimarlıkta deneyim söylemi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2016) Çoban, Ayşe Cansu; Tanyeli, Uğur
    ÖZET: Bu çalışma, Agamben'in "deneyimin yıkımı" teorisini temel alarak, bir "deneyim krizi"nin varlığından yola çıkan mimarlık söylemlerini tartışmaya açar. Tezin amacı, "mekan deneyimi"nin aslında ne olduğunu anlamaya çalışmak yerine, bu metinler içerisindeki farklı pozisyonları ve bu pozisyonlar içerisinde "deneyim"in nasıl işletildiğini ortaya koymak olarak özetlenebilir. Bu bağlamda, Le Corbusier, Nieuwenhuys, Rasmussen, Norberg-Schulz, Pallasmaa ve Zumthor'un çeşitli metinleri deneyim yaklaşımları bakımından ayrı ayrı incelenmiştir. Tüm bu metinler farklı pozisyonlardan konuşmalarına rağmen, hem deneyimin doğasında bir değişim olduğu kabulü, hem de bu kaybın bir "gerçeklik/sahicilik" yitimi olarak okunması noktasında ortaklaşırlar. Denebilir ki, herbiri daha "sahici" olduğunu öne sürdükleri bir çeşit deneyim tahayyülüne yaslanarak, aslında bir yandan da kendi meşruluk zeminlerini yaratmaktadırlar. Bu tez çalışması, mimarlıklarını yitirilmiş olan deneyimi yeniden mümkün kılmanın yöntemi olarak sunan bu anlatılara yönelik, Agamben’in teorisi ve Adorno’un eleştirileri çerçevesinde bir yeniden gözden geçirme önerisi sunar.
  • Öğe
    Architectural reflections of American counterculture in the long sixties: cases of ant farm and drop city
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Karabekiroğlu, Deniz; Aysev, Evren
    ABSTRACT: While each architectural movement is a protest against the aesthetic values of previous movements, there have not been many instances of architects denouncing traditional social values completely. This study was initiated with the assumption that the transformative political uprisings of the 1960s and ‘70s in the United States led not only to the questioning of the social norms but also architects to criticize conventional architectural practices. While American policymakers attempted to mold mainstream American society and conventional American culture into isolated suburban settlements through consumerism, patriotism, racism, and patriarchy all neatly packaged as the American Dream; countercultural activists and architects challenged these policies by proposing alternative communal settlements. The countercultural architects of the period have questioned conventional architecture; condemned mainstream society; protested against mainstream media and engaged with environmental deterioration. Although there have been countless architectural collectives and communes in this period now called the Long Sixties, these four aspects of countercultural architecture will be analyzed through the artistic productions of Drop City and Ant Farm. These two cases were selected as they portray the reflections of the countercultural, utopian atmosphere of the Long Sixties; and as they sufficiently answer the thesis question of “Are there other ways of doing architecture”? The study will first describe the political societal construction in postwar America; suburbanization as the socio-spatial organization; and space colonies as technological complements to suburbs. Secondly, the political explosion of liberation movements, namely the racial equality movement, women’s liberation movement and the environmental movement will be introduced; followed by communal settlements as socio-spatial organization; and the Whole Earth Catalog as techno-utopian complements to communes. Then, Ant Farm and Drop City will be analyzed through the four aspects of unconventional architecture; anti-mainstream society; anti-mainstream media and ecological concerns. Lastly, concluding remarks will be given.
  • Öğe
    Uydu kent olarak planlanan Bahçeşehir örneği üzerinden çocuk ve çevre ilişkisi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Memiş, Semanur; Ulusoy, Zuhal
    ÖZET: Kent olgusu iktisadi ve beşerî birçok değişimi beraberinde getirmiştir. Yetişkinler bu duruma karşı çoğunlukla ifade ve seçim gücüne sahiptirler. Çocuklar, bu karardan azami düzeyde etkilenmektedir çünkü ifade hakları ve seçme özgürlükleri bulunmamaktadır. Oyun, çocukların dilidir. Son yıllarda gerek fiziki koşulların yetersizliği gerek ailelerin kaygıları açık hava etkinliklerinin azalmasına sebep olmuştur. Çocuklar teknolojik çağa her geçen gün daha fazla adapte olmakta, bu durum fiziksel, zihinsel ve ruhsal bazı riskleri beraberinde getirmektedir. İstanbul’un çoğu semtinde çocuksuzluk gözlemlenmektedir. Bu çalışma yarı yapılandırılmış söyleşiler ile çocuğun kentte çevre ile kurduğu ilişkiyi derinlemesine anlamayı amaçlamaktadır. Planlı kentsel bölgelerdeki çocuk ve çevre ilişkisini, çocukluğunu planlı bölgede geçiren ve geçirmeyen ebeveyn yetişkinlerin deneyimleri üzerinden derinlemesine anlamak hedeflenmiştir. Planlı çevrelerin dönüşümlerine hem kendi deneyimleri hem de çocuklarının deneyimleri ile tanıklık etmiş olan sakinler ile, çeşitli çevrelerde yetişmiş, halihazırda çocuklarını planlı bölgelerde büyütmekte olan yetişkinlerin deneyimleri çocukların çevre ile kurduğu ilişkinin incelenmesinde yol gösterici olmuştur. Çalışma sahası olarak 1986’da çocuk dostu bir uydu kent olarak planlanan Bahçeşehir seçilmiştir. Bahçeşehirli on ebeveyn, kendi çocukları ile çocukluklarının koşullarını paylaşarak bilgi vermiştir. Katılımcılardan beş tanesinin çocukluğu Bahçeşehir’de geçmiştir. Diğer katılımcılar İstanbul’un ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yetişmişlerdir. İki alt kültürün incelenmesi, planlı ve plansız kent bölgeleri hakkındaki çıkarımın daha doğru ele alınmasını sağlamıştır. Bölge üzerinde bir haritalama sistemi ile katılımcıların ve çocukların bölgedeki hareket alanı ölçülmüştür. Bu haritalara aynı zamanda anılardaki mekânlar ve izler işlenerek, sübjektif taslaklar yaratılmıştır. Taslaklar, çocuğun kentteki sağlayabilirlik ve serbest dolaşım alanı hakkında okunabilir bir veri sağlamaktadır.
  • Öğe
    Bir kent planlama sorunu olarak iklim değişikliği ve vatandaş katılımlı planlama yöntemleri
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Menemenli Gökçen, Nergis; Tomruk, Banu
    ÖZET: 21. yüzyılın en önemli problemlerinden biri olan iklim değişikliğine karşı gerçekleştirilen küresel müzakere süreçlerinde ülkeler, bu sorunun en büyük kaynağının insanların fosil yakıtlara bağlı tüketim alışkanlıkları olması konusunda hemfikirdir. Fakat müzakere süreçlerinin yaklaşık 30 yıllık geçmişinde belirlenen emisyon azaltım hedeflerine ulaşılamamış olması, uluslararası mücadelenin tepeden inme yaklaşımlarının etkisizliğini göstermektedir. Bu tepeden inme yaklaşımlar, fosil yakıtlardan temiz enerji kaynaklarına geçiş sürecindeki piyasa güçlerine odaklanmakta, ancak iklim değişikliği sorununu yaratan sistemin diğer etmenlerini kapsamlı bir şekilde ele alamamaktadır. Buna karşın küresel müzakere süreçlerinde hakim olunamayan bu etmenler, yerel yönetimler tarafından daha etkin bir şekilde yönetilmektedir. Yerel yönetimler arasında kurulan ulus ötesi ağlarla iklim değişikliği konusunda küresel etki yaratma potansiyeli artan kentler, iklim krizinin hem en büyük nedenlerinin merkezleri hem de bu sorundan en çok etkilenecek yerlerdir. Dolayısıyla kent üzerinden yapılacak adaptasyon ve azaltım eylemlerinin, iklim kriziyle mücadele kapsamında ilk sıralarda yer alması gerekmektedir. Kent yönetimlerinin, kenti iklim değişikliği ile mücadele açısından yukarılara taşıyan en önemli özelliklerden biri ise kent planlama süreçlerine vatandaş katılımını sağlayabiliyor olmalarıdır. Bu sayede temeli bireylerin tüketim alışkanlıklarına bağlı olan bu küresel sorun, bireyler kapsamında da ele alınabilmektedir. Bu araştırmada dünyanın hızla kentleşmesi ile arasında güçlü neden sonuç ilişkileri bulunan iklim değişikliği sorununa çözüm arayışındaki küresel çabaların bu soruna gereken hızda müdahale edemiyor olma durumu sorunsallaştırılmakta ve iklim değişikliği, bir kent planlama problemi olarak ele alınmaktadır. Çalışmada öncelikle iklim değişikliği sorununun kentleşme ve insanların tüketim alışkanlıklarıyla ilişkisini kuracak literatür araştırılmıştır. Devamında bu sorunla mücadele durumu, küresel ve yerel ölçeklerde değerlendirilmiştir. Küresel ölçekte Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması'na odaklanılarak küresel müzakere süreçleri incelenmiştir. Yerel ölçekte ise kentlere odaklanılarak ulus ötesi ağların kent yönetimlerindeki etkileri tartışılmıştır. Kentleşmeyle artan insan kökenli etkiler sorunun temel kaynaklarından biri olarak düşünüldüğü için bu sorunla mücadele kapsamında etkili olan kent planlama yaklaşımları, vatandaş katılımı yönünden araştırılmıştır. Bu kapsamda Paris'in 15 Dakikalık Kent'i, Barselona'nın Süperbloklar'ı ve Kopenhag'ın İklime Dirençli Mahalle planı ile bu kentlerin iklim eylem planları detaylıca incelenmiş ve bu incelemeler doğrultusunda İstanbul örneği üzerinden iklim değişikliğine karşı katılımcı kent planlama yöntemlerine öneriler sunulması amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Mimarlıkta yerden bağımsızlaşmak: göçebeliği kavramsallaştırmak
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Üstün, Cem; Çalış Kural, Deniz
    ÖZET: Yerden bağımsızlaşmak ve yerden bağımsızlaşmayı mümkün kılan hareket biçimleri, tezin başlangıcından bu yana çalışmanın odak noktası olmuştur. Geleneksel olarak mimarlık ve yer arasında kurulan ilişkiye alternatif olarak yerden bağımsız bir mimarinin ne kadar ve nasıl mümkün olabileceğini sorgulamak tezin ana temasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, yerden bağımsızlaşabilmek adına yer ve mekan kavramları arasındaki diyalektik ilişkinin sınırları - hız kavramı, konum, varlıksal mekan, soyut mekan, boşluk ve palimpsest kavramları - sorgulanmıştır. Bu kavramların katalizör olduğu hareketlilik üretimi ve yerin kaybının hızlanması üzerine gelişen tartışmalar, kentsel göçebe olarak nitelendirilebilecek alternatif bir yaşamın mümkünlüğünü sorgulama zemini hazırlamıştır. Göçebelik ve özellikle kentsel göçebelik deneyimlerini keşfetmek, alternatif yaşam pratiklerinin kent içerisindeki bireye yeni alternatifler sunma potansiyeli, tez çalışmasında araştırılan diğer kavramlar arasındadır. Özetle, mimaride mekanla kurulan ilişkide, göçebeliğin, bir zorunluluk yerine, felsefi olarak tercih edilen bir mekânsal pratik olarak sabitlikler üzerinden kurgulanan yer tahayyülünün alternatifi olabileceği sorgulanmıştır. Tezde, mobil mimarlık örneklerine dair detay, malzeme ve tektonik bilgiler de verilmiştir. Alternatif özgürlük alanlarını fiziksel olarak kurgulayabilmenin mümkün olduğunu vurgulayabilmek ve bu bağlamda mimariye dair bir bilgi havuzu oluşturmak amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Mimarlık eğitiminde öğrenci inisiyatiflerinin rolü: ulusal mimarlık öğrencileri buluşması örneği
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2020) Türkmen, Çağda; Bilgin, Hikmet Tansel
    ÖZET: Mimarlığın pratik bilgisi tarihsel olarak çok eski çağlara kadar izlenebilmektedir. Ancak mimar ve mimarlık eğitimi güncel anlamlarını, bu bilginin üretilmesinde ve değerlendirilmesinde yaşanan köklü kırılmalarla kazanmıştır. Bu kırılmaları araştırmak, mimarlık mesleğinin ve eğitim örüntülerinin formasyonunu anlamak için önemlidir. Böylece mimarlık eğitimindeki güncel tartışmalar bu formasyon üzerinden okunabilecektir. Geleceğin meslek insanlarını eğitme saiki önceki yüzyıllarda mimarlık eğitimi programlarını biçimlendirmiştir. Ancak günümüzde bu programların kitlesel eğitim gibi "eski toprak" saiklerinin yanında başka oyuncuların oynadığı ademimerkeziyetçi roller görülmektedir. Bu durum, köklü sorunları salt müfredat değişiklikleriyle çözmeye çalışmak yerine bu yeni rolleri araştırmaya işaret etmektedir. Karar mercii öğrenciler olan eylemsellikler için "öğrenci inisiyatifleri" ifadesi görece yeni bir kullanımdır; ancak tarihte de yine öğrencilerin başlattığı, katıldığı ve sürdürdüğü benzer pratikler görülmektedir. Sabit bir öğretici, yürütücü veya yönetici rolün çevresinde biçimlenmeyerek mevcut hiyerarşinin dışında kalan bu toplum, topluluk ve hareketler zaman, mekân ve disiplinler boyunca yayılmaktadır. Mimarlık öğrencileri de bu anlayışla, kurumsal eğitimden farklı bir izlekte buluşmalar düzenleyen inisiyatifler olarak örgütlenmişlerdir. Yirmi birinci yüzyılda mimarlık eğitimi ve genelde üniversite, yaşanan 'kriz'lerin etkisinde bir tıkanıklık ve çözülme dönemecinden geçmektedir. Çeşitlenen yeni ilişkilenmeler, mevcut kurum ve sınırların kendi alanlarındaki etkilerini de dönüştürmektedir. Bu dönüşüm, mimarlık mesleğinde ve eğitiminde deneyimlenen işlevsel tıkanıklıkların çözülebileceği daha geniş bir açıklık arayışına imkân vermektedir. Haricî bir öğrenme ağı olarak öğrenci inisiyatifleri, mimarlık eğitimi alanında böyle bir açıklık potansiyeli taşımaktadır. Bu tez, Türkiye / Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması (TMÖB/UMÖB) üzerinden, mimarlık eğitiminde öğrenci inisiyatiflerinin oynadığı rolü anlamayı amaçlamaktadır. Zaman yelpazesi 1993'ten günümüze uzanan buluşmaların başka inisiyatiflere de fırsatlar yaratan iletişim ağları ve mevcut eğitim sistemleriyle değişken ilişkileri incelenmektedir. Böylece mimarlık eğitiminde oynadıkları roller ve öğrenci inisiyatifi olarak taşıdıkları potansiyeller sorgulanmaktadır. TMÖB/UMÖB, süregiden eğitim sistemlerinin itinayla dokunmuş bağlarını barındırmayan bir kaçış, 'tek mümkün'lük iddiası taşıyan bu sistemlere çoklu ihtimaller öneren bir alternatif, hantallaşmış kurumsallıkları harekete geçirebilecek bir Arşimet dayanağı potansiyeli taşımaktadır. Tez çalışması, bu kaygılarla, literatür taramasından ve alan araştırmasından faydalanılarak hazırlanmıştır.
  • Öğe
    Alternatif kamusal alan olarak artık mekân ve bireysel kullanım olasılıkları
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2020) Altay, Eren Can; Tomruk, Banu
    ÖZET: Bu tez, kamusal mekândaki sınırlamalar ve yasaklar karşısında artık mekânın potansiyel kullanımını tartışmaktadır. Siyasi, ahlaki veya herhangi başka şekillerde oluşan iktidarlar ile tanımlanan kamusal alanların kullanımı her daim sınırlamalara sahne olmuştur. Görünürlüğün ve temsiliyetin mekânı olarak tanımlanan kamusal alanın, kısıtlamalar sonucunda işlevini gerçekleştirememesi, onun toplumsal adaletsizliğin, ötekileştirmenin ve ayrımcılığın mekânına dönüşmesine neden olmaktadır. Kamusal alan kavramında beliren bu çelişki, bireyin en rutin hareketlerinde bile etki sahibidir. Bu yüzden kamusal alanda, bireyin kendisini temsil edememe sorunu en güncel sorunlardan biri olarak karşımıza çıkar. Kamusal alan tanımının ve pratiğinin bu denli değişkenlik gösterdiği bir ortamda alternatif kamusallıkların deneyimlenebilmesi kritik bir konumda yer alır. Birçok şekilde yaşanan alternatif kamusallık pratiklerine rağmen, tez boyunca bu konu artık mekân ekseninde ele alınmıştır. Tez, artık mekân ile ilgili literatür taramasıyla başlamış ve artık mekân üzerine düşünceleri karşılaştırmıştır. Çok çeşitli bir yelpazede ele alınabilecek artık mekân kavramına yaklaşım, karşılaştırmalar ve örnekler ile sınırlandırılmış ve tezin izleyeceği bakış açısı ortaya konmuştur. Verilen örnekler hem kolektif eylemlere hem de bireysel performanslara dayandırılmıştır. Bu sayede mekan üzerindeki bireysel etkiler de göz önüne serilmiştir. Bu sayede artık mekânın kamusal ve bireysel kullanımı üzerine teorik bir tartışma yürütmüştür. Yapılan teorik tartışma, verilen örnekler ile pratikte nasıl bir oluşumun deneyimlendiğini göstermeye çalışmıştır. Genel itibariyle artık mekânın, mekânın özgürleştirilmesinde nasıl bir rol oynayabileceği ve barındırdığı potansiyeller üzerinde durulmuştur. Kavramın beraberinde getirdiği mülkiyet, iktidar, kamusal alan/özel alan, tasarım/günlük kullanım ve legal/illegal gibi yan kavramlar da tartışmaya katılmış ve konu geniş bir perspektiften ele alınmıştır. Artık mekân üzerine yapılmış tanımlamalardan ziyade bu tezde, bu tür mekânların tanımsızlıkları üzerine durulmuştur. Katı tanımlamalardan çıkartılmaya çalışılan artık mekân kavramı, değişkenliği ve esnekliği üzerinden ele alınmıştır. Kurgulanmış kent mekânına farklı bir perspektiften bakmayı öneren tez çalışması, tek tipleştirilmiş mekân organizasyonlarına karşı, farklı kimlikler kazanabilen mekân anlayışını vurgulamaktadır. Bu düşünceyi desteklerken, artık mekân kavramında olduğu gibi, mülkiyet ve iktidar gibi kavramları da belirli tanımlarından ve genel geçer algılardan kurtararak daha genel bir düzlemde tartışmaya çalışır.
  • Öğe
    Yapay zekâ çağında akıllı binaların yeniden değerlendirilmesi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2020) Üstün, Ekrem Eralp; Yazar, Tuğrul
    ÖZET: Teknolojik, ekonomik, politik, sosyal, kültürel alanlarda, kural ve kurumlardaki hızlı değişimler, kültürel üretimleri ve buna bağlı olarak; kimliğin, en kalıcı taşıyıcılarından birisi olan mimarlık disiplinini etkilemektedir. Günümüzde bilgisayarlar, büyük miktarlarda verileri analiz edebilir ve bu verileri kullanarak geleceğe ilişkin tahminlerde bulanabilir. Yapay zekâ olarak adlandırılan bu beceriler mimarlık alanında bazı değişimleri de beraberinde getirmektedir. Bu tez çalışmasında, yapay zekânın mimarlık alanındaki mevcut konumu incelenmiştir. Araştırma kapsamında güncel teknolojilerin akıllı bina endüstrisinde yarattığı gelişmeler değerlendirilmiştir. Akıllı binalarla ilgili güncel çalışmalar, bu kavramın sabit olmadığını, değişmekte olan ve güncellenen bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, yapay zekâ çağında akıllı binaların nasıl bir değişime uğradığı, akıllı bina performanslarının nasıl değerlendirileceği ve gelecekte hangi değerlendirme kriterlerinin ön planda olacağı araştırılmıştır. Yapay zekâ, akıllı binalar ve mimarlık disiplinleri arasındaki ilişkilerin incelendiği bu çalışmada; günümüz şartlarında akıllı binaların, sürdürülebilir bir mimari tasarıma, bina sakinlerinin konfor şartlarını sağlayan kullanıcı dostu bir uygulamaya ve yapay zekâ sistemleri ile donatılmış teknik bir altyapıya sahip olması gerektiği sonucuna varılmıştır
  • Öğe
    Arkiteksonik: Mekan-zamanın ses aracılıgıyla genislemis alanının tektoniği
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2020) Arslan, Selin; Uysal, Veli Şafak
    ÖZET: Bu çalışma, müzik ve/ya mimarlık eğitimi almış, sesi malzeme olarak kullanan, mekanı ses aracılığıyla sorunsallaştıran çağdaş sanatçıların yapıtları üzerine bir incelemedir. Çalışma, sanat üretimini ses ile mekan-zaman arasındaki etkileşim üzerinde temellendiren sanatçıların yapıtlarını mimarideki tektonik kavramı ile analiz eder. Çalışmada, söz konusu etkileşimi ses sanatı, ses enstalasyonları, ses peyzajı, vb. kavramlardan daha kapsamlı ifade eden —arkitektonik ve sonik kelimelerinden türetilmiş— arkiteksonik kavramı önerilmiştir. Çalışma, arkiteksoniğin birleştirici doğasını Rosalind E. Krauss’un “genişlemiş alan” kuramından hareketle bağlam ve deneyim kavramları üzerinden analiz ederek diyagramlaştırır. Ortaya koyduğu analitik eksenlerin gerçekleştirilemez idealleştirmeler olduğunun farkında olan çalışma sonuçta, tüm arkiteksonik yapıtların son diyagramda görselleştirilen bu eksenlerin aralarında konumlanan melez, karmaşık, heterojen üretimler olduğunu belirtir.
  • Öğe
    Ayasofya örneği üzerinden mimarlıkta retorik
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2019) Orhun, Oktay; Çalış Kural, Bahar Deniz
    ÖZET: Bu tez, mimarlıkta retorik tartışmasını Ayasofya örneği üzerinden incelemektedir. Burada retorik tanımı, Franco Moretti'nin ele aldığı biçimle kullanılmıştır. Tez boyunca bu tanım açıklanmış ve edebiyat teorisinden mimarlık bağlamına doğru genişletilmiştir. Ayasofya, bu tanımın genişletilmesinde bir vaka olarak irdelenmiştir. Resmi belgeler, günlük gazeteler, sinema filmleri, gezi yazıları gibi çeşitli mecralar bu irdeleme içinde ele alınmıştır. Bu incelemelerde temel olarak mimarlık disiplini genelinde neden retoriğe ihtiyaç duyulduğu ve bu retoriğin Ayasofya özelinde ne şekilde çeşitlendiği incelenmiştir.