Yazar "Süzel, Ece Baş" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Biyolojik Ailenin Evlat Edinilene Mirasçı Olması Sorunu(2019) Süzel, Ece BaşEvlat edinme, sonuçları açısından bir kaç farklı türde olabilir. Bu türler genel olarak, tam evlat edinme, sınırlı evlat edinme ve karma evlat edinmedir. Türk hukukunda, kaynak kanun olan İsviçre Medeni Kanunu’ndan farklı olarak, sınırlı evlat edinme rejiminin kabul edilmiş olması nedeniyle, biyolojik anne ve baba ile bağlantı sürmekte ve biyolojik aile evlat edinilene mirasçı olabilmektedir. Bunun yaratmış olduğu pek çok sorun vardır. Bunlardan biri de miras sorunlarıdır. Zira biyolojik anne ve babanın, hiç ilgilenmedikleri çocuklarına mirasçı olabil-meleri adalet hislerini zedelemektedir. Olan hukuk açısından bu adaletsiz sonucu gidermek, mirastan feragat sözleşmesi imzalanması ve aile vakfı veya trust kurulması; mirastan çıkarma; mirastan yoksunluk ve son olarak art mirasçı atanması suretiyle olabilir. Ancak bu kurumlar aracılığı ile bulunan çözümler, tam olarak tatmin sağlamamakta ve bazı geçersizlik iddiala-rıyla karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu nedenle olması gereken hukuk açısından tam evlat edinme rejiminin benimsenmesi gerekmektedir. İsviçre hukukunda kabul edilen bu sistemde, evlat edinilen ile biyolojik ailenin tüm bağı kopartılır.Öğe Çocuğun Soyadına İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarının İncelenmesi(2015) Kurtulan, Gökçe; Süzel, Ece BaşÇocuğun soyadına ilişkin olarak TMK m.321nin bir bölümü, 2009 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. 2015 yılında ise, çocuğun soyadı mevzuu, bireysel baş- vuru kanalı ile Anayasa Mahkemesi önüne getirilmiştir. Velayet hakkına sahip olan başvurucu anne, çocuğuna kendi soyadının verilmesini talep etmektedir. Anayasa Mahkemesi yapmış olduğu değerlendirme sonucu, Anayasanın 20. maddesi ile güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle, bu ihlalin olumsuz sonucunun ortadan kalkması için, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin ikinci fıkrası gereği, yeniden yargılama yapılması için kararı, ilgili mahkeme olan Diyarbakır 5. Asliye Hukuk Mahkemesine göndermiştir.Öğe FİNANSAL HİZMETLERE İLİŞKİN MESAFELİ SÖZLEŞMELER(2019) Süzel, Ece BaşFinansal hizmetlere ilişkin mesafeli sözleşme kurulması özel olarak tüketicinin korunması gereken bir alandır. 2002/65 sayılı AB Yönergesi bu konuda sadece bazı genel sınırlar çizmektedir; zira detaylı düzenlemeler pek çok finansal hizmet için, bu hizmetlere özgü çıkarılmış Yönergelerde bulunmaktadır. Finansal hizmetlere ilişkin de olsa ortada mesafeli bir sözleşme olduğu için en önemli koruma mekanizmaları her tür mesafeli sözleşmede olduğu gibi ön bilgilendirme yükümlülüğü ve cayma hakkıdır. Türk hukukunda, TKHK m. 49 ve Finansal Hizmetlere İlişkin Mesafeli Sözleşmeler Yönetmeliği de AB mevzuatı esas alınarak düzenlenmiştir.Öğe Genel olarak fesih ve dönme hakkı ve bu hakların iş hukukundaki görünümleri(2010) Süzel, Ece BaşFesih, sürekli bir sözleşme ilişkisini, ileriye doğru sona erdiren bozucu yenilik doğuran bir hak ya da işlemdir. Fesih hakkı, kanundan veya sözleşmeden doğabilir. Tasarruf işlemi niteliğinde olan bu beyan ileri sürüldüğünde sonuçlarını doğurur, kural olarak geri alınamaz. İfa süresi belirsiz sürekli borç ilişkilerinde, bir sebebe dayanmadan, olağan fesihle, belli süre sonra ilişki sonlandırılırken; ifa süresi belirli ve belirsiz sürekli borç ilişkilerinde, olağanüstü fesihle, belli neden veya nedenlerin varlığı halinde, ilişki derhal sonlandırılabilir. Dönme ise, fesihten farklı olarak, ani edimli sözleşme ilişkilerinde söz konusu olan, ilişkiyi geriye etkili olarak sona erdiren, bozucu yenilik doğuran bir hak ya da işlemdir. Dönme, borçtan kurtarıcı etki ve daha önce yerine getirilmiş edimlerin iadesi etkisi doğurur. Bu iki kurum iş sözleşmeleri bakımından incelendiğinde, sürekli borç ilişkisi doğuran iş sözleşmeleri için, özel fesih düzenlemeleri Borçlar Kanunu'na paralel olarak, ancak bazı özellikli durumlarla birlikte İş Kanu-nu'nda düzenlenmiştir. Sözleşmeden dönme ise, kural olarak adi edimli borç ilişkilerinde mümkündür. Ancak ifasına başlanmamış bir iş sözleşmesi bakımından dönme mümkün olabilecektir. Son olarak diyebiliriz ki, iş sözleşmesindeki haklı nedenle fesih hakkı, ani edimli sözleşmelerdeki dönme hakkının yerini tutabilmektedir. Yine de, ifasına başlanmış bir iş sözleşmesinin dönme yolu ile geriye etkili olarak sonlandırılması mümkün değildir.Öğe Gerçek Olmayan Vekâletsiz İş Görmeye Uygulanacak Hukuk(2016) Yasan, Candan; Süzel, Ece Baş[Abstract Not Available]Öğe Haksız Fiil Zamanaşımı ve Suçsuzluk Karinesiyle İlişkisi(2016) İnceoğlu, Asuman Aytekin; Süzel, Ece Baş; İnceoğlu, M.MuratHaksız fiil zamanaşımı konusunda iki ve on yıllık olmak üzere iki farklı süre mevcuttur. İki yıllık süre zarar görenin hem zararı hem de tazminat yükümlüsünü öğrenmesinden itibaren işlemeye başlar. Türk Borçlar Kanunu'nun 72. maddesi ayrıca mutlak süre olarak da anılan ve zarar verici fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayan on yıllık zamanaşımı süresine de yer vermiştir. Bunun dışında ceza hukuku dava zamanaşımının da haksız fiil zamanaşımı olarak uygulanabilmesi söz konusudur. Ancak ceza hukuku dava zamanaşımının uygulanabilmesi için mutlaka kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararını aramak gerekir. Aksine bir yaklaşım Anayasa'da ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde düzenlenmiş olan suçsuzluk karinesine aykırı olacaktır.Öğe Kira hukukunda baglantılı sözlesme yapma yasagı(2012) İnceoğlu, M.Murat; Süzel, Ece Baş[Abstract Not Available]Öğe Mesafeli Sözleşme Kurulmasına Aracılık Edenlerin Tüketiciye Karşı Sorumluluğu (TKHK m.48/f.5)(2020) Süzel, Ece Baş; İnceoğlu, Mehmet MuratMesafeli sözleşmeler, tüketici hukukunda sıklıkla akdedilen sözleşmelerdir. Bunun te mel nedeni, bu sözleşmelerin kolayca, “bir tıkla” kurulabilir olmasıdır. Sıklıkla kurulan busözleşmelerle ilgili olarak, tüketiciler bu sözleşmeleri kurdukları satıcı ya da sağlayıcıya karşısıkı şekilde korunmaktadırlar. Ancak mesafeli sözleşmeyi kurmaya, bir internet sitesini oluş turmak suretiyle aracılık eden kişilerin sorumlu olup olmayacağı ve eğer olacaklarsa kap samı tartışmalıdır. Bu tartışmanın temelini, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 48.maddesinin beşinci fıkrası oluşturmaktadır. Düzenleme, aracılık edenler için bir sorumlulukgetirmektedir ve fakat sorumluluğun kime karşı olduğu ve kapsamı açık değildir. Söz konusumakalede, mesafeli sözleşmenin kurulmasına aracılık edenlerin, mesafeli sözleşmenin tarafıolmamalarına rağmen, sözleşme ile sorumlu tutulmaları mümkün olabilir mi sorusuna yanıtaranmaktadır. Bu bakımdan makalede önce aracılık edenlerin kim olduğu üzerinde durulacak tır. Ardından aracılık edenlerin kime karşı sorumlu olduğu tespit edilecek ve daha sonra buhukuki ilişkide sorumluluğun kapsamı, sorumluluğun hukuki temeline dair olasılıklar da gözönünde bulundurularak ele alınacaktır.Öğe Mesafeli Sözleşmelerde Tüketicinin Sözleşmenin Kurulmasından Önce Korunması: Ön Bilgilendirme Yükümlülüğü(2018) Süzel, Ece BaşMesafeli sözleşme, özel bir sözleşme değil, sadece bir sözleşme kurma yöntemidir. Bu yöntemle tüketici hukukunda pek çok farklı sözleşme, mesela satım veya iş görme sözleşmeleri kurulabilir ve sözleşmelerin bu yöntemle kurulması bazı sorunlara yol açar. Tüketicinin, bu tür sözleşmeleri kurarken, sözleşme kurma kararını doğru şekilde verememesi tehlikesi sıklıkla gündeme gelebilir. Zira tüketicinin bu sözleşmeye hiç ihtiyaç duymaması ya da sözleşme konusunun beklediği gibi çıkmaması riski vardır. Bu gibi sebeplerle tüketicinin mesafeli sözleşme kurarken korunması gerekir. Bu korumayı sağlayan en önemli mekanizma, ön bilgilendirme yükümlülüğüdür. Zira malı ve sözleşmenin karşı tarafını görmeyen tüketicinin ciddi bilgi eksiği vardır ve bunun giderilmesi gerekir.Öğe Mesafeli Sözleşmelerde Tüketicinin Sözleşmenin Kurulmasından Sonra Korunması: Cayma Hakkı(2018) Süzel, Ece BaşMesafeli sözleşmeler, tüketici hukukunda uygulama alanı yaygın olan ve sıklıkla da sorunlardoğuran bir sözleşme kurma yöntemidir. Bu sözleşme kurma yönteminin kendine özgünitelikleri nedeniyle, bilgi asimetrisinden kaynaklanan tüketicilerin sözleşme kurma iradesinidoğru oluşturamaması riski söz konusu olur. Bu nedenle de tüketicinin bu sözleşme kurmayöntemine karşı korunması gerekir. Mesafeli sözleşmelerde tüketiciyi koruyan en önemli mekanizmalardanbiri olan cayma hakkı sayesinde, yanlış sözleşme kurma kararı veren tüketicininbu sözleşme ile bağlı tutulmaması mümkün olur.Öğe SİPARİŞ EDİLMEMİŞ MAL GÖNDERİLMESİ VEYA HİZMET SAĞLANMASI(2018) Süzel, Ece BaşSipariş edilmemiş mal gönderilmesi veya hizmet sağlanması, Türk hukukunda kısmen de olsa öncelikle Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş, ardından Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da daha ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Tüketici hukukunda bu tür özel bir düzenleme yapılmasının sebebi, tüketicinin kendisine dayatılan sözleşmelere karşı korunması ihtiyacıdır. TKHK m. 7’den doğan sorumluluğun gündeme gelmesi için öncelikle bir mal gönderilmesi veya hizmet sağlanması gerekir. İkinci olarak ise, tüketici bu malı veya hizmeti sipariş etmemiş olmalıdır. Bu bağlamda özellikle, yanlışlıkla mal gönderilmesi ve aliud ifa meseleleri tartışmalı olacaktır. Daha önemlisi, sipariş edilmemiş bir malın tüketiciye gönderilmesi halinde, tüketicinin bu mal üzerinde bir takım haklar ileri sürebilecek ve malı gönderen tacirin istihkak talebini önleyebilecektir.Öğe Soybağının Reddi Davasında ve Babalık Davasında Sürelere İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarının Değerlendirilmesi(2014) Süzel, Ece Baş; Tosun, YalçınAnayasa Mahkemesi, soybağının reddi ve babalık davalarına ilişkin olarak, kanunda yer alan üst sürenin, Anayasa’ya aykırılığına karar vermiştir. Söz konusu makalenin amacı, Ana- yasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu iki kararı, karşılaştırmalı hukuk çerçevesinde incelemek- tir. Bu kapsamda, Türk, İsviçre ve Alman hukukları dikkate alınmıştır.Öğe Toplu iş sözleşmelerinin yargı kararı ile değiştirilmesi(2010) Süzel, Ece BaşYaşanan ekonomik krizler nedeniyle, İş Hukukunda, özellikle Toplu İş Sözleşmeleri bakımından, işlem temelinin çökmesi sonucu yargı müdahalesi çokça tartışılan bir konudur. Özellikle 1994 krizinden sonra, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu1, toplu iş sözleşmelerindeki altışar aylık ücret zamlarıyla ilgili olarak verdiği kararda, bunların uygulanmasını bir süre ertele-miştir. Böylelikle, aslında Borçlar Hukuku konusu olan sözleşmenin hâkim tarafından uyarlanması, İş Hukuku'na girmiştir.Çalışmamızda ekonomik kriz ve mali sarsıntı üzerinden işlem temelinin çökmesi ve bunun hukuki sonucu olan iş sözleşmesinin uyarlanması tartışılacaktır. Bu bakımdan ekonomik kriz ve mali sarsıntıdan kısaca bahsetmek gerekir. Beklenmeyen haller nedeniyle, borçlunun mali sarsıntıya uğraması, borçlunun kazanç kaybı demek değil, sermayesinin zarara uğraması demektir2. Ekonomik kriz ise, yüksek ve sürekli enflasyon, ya da durgunluk, artan işsizlik, toplumsal çalkantılar gibi sonuçların tümüdür. Gerçekten de, kriz, sosyo ekonomik sistemlerin yok oluş tehlikesiyle yüz yüze kaldığı, ancak eskiyi aşarak eskisinden daha canlı daha güçlü olarak kendilerini yenileme olanaklarının bir arada bulunduğu bir süreçtir. Başka deyişle, sonun ya da yeni bir dönüşüm sürecinin başlangıcı olabilir3. Türkiye, ekonomik krizler ve ekonomik dalgalanmalarla sık sık karşı karşıya kalmaktadır. Ekonomik hayatın bel kemiği olan sözleşmesel ilişkiler de bunlardan olumsuz olarak etkilenmektedir. Borçlar Kanunumuzda, ekonomik krizin etkilerini yenmeyi kolaylaştıracak ilkeler ve kıyasen uygulanabilecek hükümler mevcut iken; bu hükümlerin ve ilkelerin, Toplu İş Sözleşmeleri bakımından uygulanması sorunu henüz tam olarak cevapla-namamıştır.Çalışmamız kapsamında, öncelikle, 'uyarlama' davasına temel teşkil eden ilkelerden bahsedilecektir. Bu ilkelerin genel uygulamaları ve koşullan açıklandıktan sonra, Toplu İş Sözleşmesinin niteliği itibariyle durum tekrar ele alınacaktır. Toplu İş Sözleşmeleri bakımından, uyarlama sorununu önemli kılan husus, bir Anayasal hak olan TİS özerkliği ile ekonomik kriz sonucu ülkenin sürüklendiği buhranda tarafların ve dolayısıyla ülkenin ekonomik çıkarları arasındaki menfaat dengesinin çatışması sorunudur.Öğe Tüketici Hukukunda İş Görme (Hizmet) Sözleşmelerinde Ayıplı İfa(2018) Süzel, Ece Baş6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un kapsamı, eski Kanun’a kıyasla genişletilmişve hizmet sözleşmeleri adı altında, bir işin görülmesine yönelik sözleşmelerin de kapsama dahilolduğu kabul edilmiştir. Buna örnek olarak, vekâlet sözleşmesi, sigorta sözleşmesi, taşıma sözleşmesi,kira sözleşmesi ve eser sözleşmesi gösterilebilir. Bu sözleşmelerin bazılarında ayıplı ifa söz konusuolabilecektir. Ancak bazılarında ise, bir sonuç taahhüdü bulunmadığından, ayıplı ifadan söz edilemez.TKHK m. 15, ayıplı ifa halinde tüketicinin sahip olduğu hakları düzenlemektedir. . Ancak bunların işinniteliğine ne kadar uygun olduğu tartışılmalıdır.Öğe Tüketici Hukukunda Sözleşme Kurma Zorunluluğu(2018) Süzel, Ece BaşSözleşme hukukunda temel prensip sözleşme özgürlüğüdür. Bununla birlikte, bazı durumlarda,bu özgürlüğe kanun veya sözleşmenin kendisi ile istisna getirilebilir. Tüketici hukukundada sözleşme özgürlüğüne engel olan bu tür bir düzenleme vardır (TKHK m. 6). Esasolarak bu düzenlemenin amacı, haksız ticari uygulamaların önüne geçmektedir. Bu çalışmadaTKHK m. 6 bu amaç doğrultusunda yorumlanmaya çalışılacaktır.Öğe Türk borçlar kanunu açısından depozito ve bankaların bundan kaynaklanan sorumluluğu(2012) Süzel, Ece Baş; İnceoğlu, M.MuratKiracıların, kiraya verenlere kira sözleşmesinin kurulması aşamasında kiralanan eşyaya zarar gelmesi veya yan giderlerin ödenmemesi halinde kiraya verenlerin zararlarını buradan karşılamaları amacıyla vermiş oldukları bir miktar para anlamına gelen depozito, uygulamada kiracılar açısından büyük sıkıntılar yaratan kurumlardan biridir. İşte bu nedenlerle depozito kurumunu düzenlemek isteyen kanun koyucu İsviçre Borçlar Kanunu'nun 257e maddesini esas almak suretiyle Türk Borçlar Kanunu'nun 342. maddesinde depozitolar konusunda iki sınırlama kabul etmiştir. Bunlardan ilki depozitonun miktarına ilişkin sınırlama, ikincisi ise kiraya verenin söz konusu teminattan serbestçe kesinti yapabilmesi konusunda getirilen sınırlamadır. Bu çalışmada bu sınırlamaların yanısıra, kiracının depozito verme taahhüdünü yerine getirmekten kaçınması halinde kiraya verenin sahip olduğu imkanlar ve depozitonun ödenmemesi veya haksız olarak taraflardan birine ödenmesi halinde, güvenceyi vadeli hesapta saklamakla yükümlü olan bankanın kiracı ve kiraya verene karşı sorumluluğu da ele alınmıştır. Ayrıca son olarak Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile birlikte ortaya çıkabilecek olan uygulama sorunlarına değinilmiştir.