(Marmara depremi üzerinden) bir olağanüstü hal olarak afetin biyosiyaset ve toplum psikolojisi ekseninde okunması
Yükleniyor...
Tarih
2011
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Erişim Hakkı
CC0 1.0 Universal
info:eu-repo/semantics/openAccess
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Gerçek ile yüz yüze gelinen afet halinin Simgesel olarak bir karşılığını bulamayan tanık; bu –dilsel- kaybın getirdiği eksiklik ve yarattığı travma ile, bir zaman sonra afet algısının ve afet mahallinin içine düştüğünde, tahlil ve tayin etmesi gereken diyagnozu ötekinde arar. Çünkü tüm bu tanımlar bir özne/nesne diyalektiği gerektirir ve özne de artıkek silmiştir. Ötekinde aranan bu tanım, toplumsal kodları, psikolojik kesişmeleri/kesmeleri ve dolayısıyla da bir cemaat anlayışını da beraberinde getirerek bir yeniden inşa sürecine tabi tutulur; ve asıl problematik de bu noktada baŞlar. Kubbesi altında toplanılan sınırları gevşek Biz, ortak kayıplarının yasını tutarken aslında kötücül bir noktada da farklılaşmaya başlar. Bizin elemanlarının kendilerini evvelden üzerlerinden tanımladıkları„içerisi? ve „dıŞarısı?nın iç içe geçmiŞ olması, yani farkına vardıkları muğla kalan bir anda tekinsiz bir boşluğa dönüŞür; fakat bu boŞluk beraberce doldurulmak zorundadır ve insanın politik bir hayvan olduğu gerçeği ile buzorunluluğun kisvesi altında yüzleŞilir. Bu boŞlukta elbette ki egemen ve egemen hukuku da bir yeniden inşa/ tamirat faktörüdür. Biyosiyasetin afetalanındaki aktif rolü de burada bu devreye bir sigorta misali katılır. Bu yenikamusal alan kurulumunda rasyonaliteden ya da rasyonel aktörlerden söz edilemez; bu kurulumda biyosiyasetin ve Şiddetin asli kavramları asıl etkinrolü oynarlar. Afet halinin tüm psikolojik ve toplumsal kaotik refleksleri aslında bir sınır kavramlar sorunundan ileri gelir. Afetin bir olağanüstü halolarak değerlendirilebilmesini mümkün kılan hukuktaki muğlak hukuksuzluk bölgesi, bu sınır kavramların hep birlikte çakıŞtığı bir alanolarak, felsefece bir denklem ihtiva eder. Bu denkleme yamuk bakmaya çalışmak, sınırlar arasındaki gri bölgeler üzerinden sınırın ayırdığı parçalarabakmak, en baŞta bahsettiğimiz içeriden-ya-da-dışarıdan tanıklığın eksikliği sebebiyle hep yetersiz kalacaktır; çünkü zaten özne/nesne diyalektiği üzerinden başladığımız –ve engel olamadığımız- bir diyagnoz meselesi mevzu bahistir. Kamusal alan pratikleri, meta, hukukun sınır kavramları ve hayatın kendisi –en azından afet hali süresince- tekrar tanımlanmaya mahkumdur.