Platon ve Aristoteles'in Erdem Anlayışının Akıl bilgi Mutluluk ile olan İlişkisinin Karşılaştırılması
Yükleniyor...
Dosyalar
Tarih
2013
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
The aim of this thesis is; to understand Plato and Aristotles conceptions of virtue compare those perspectives with their ideas of wisdom (nous), knowledge (episteme) and well-being (eudaimonia). While examining the vocabulary they choose not only has Plato been able to uniqualy his ideas, he is also a philosopher of ancient time and whose work are stil valued in the present day. Aristotle who while being naurished by his master adopted Plato’s ideas and managed to formulate alternate perspective within the original concept. Plato states that reaching the truth is close the relation with outgrowing the self, however Aristotle the need for individual and builds on the concept of uniqness, withing the scope of these ideas both philosopher arrive at different conclusion on the same subject. Their conflicting philosphies underline their perception and experiences in life and this can be seen in the focus each a scribe to their system of philosophical development. Plato conviction is that virtue finds it s roots in knowledge and reflects the inseperable harmony with the truth. The idea of knowledge is said to be reached through the process of thinking which the provides knowledge by means of emotions proponded to be inaccessable. Acording to the Plato, valid information is the only to be found in the permanent and thrust worthy earth. Thus real knowledge must be searched for on stable, permanent and solid ground while knowledge provided by emotion, lacks impersonal perfection; this lack term doxa is defined as the ideas born from wisdom. Virtue can also be gained through born way of doxa, each of their personal experiences with and concept of justice, wisdom, knowledge and well-being throughly affected their philosophies of virtue.
Felsefe tarihinin iki önemli ismi olan Platon ve Aristoteles’in erdem anlayışları, bu tezin ana konusudur ve bu iki önemli düşünürün, erdem anlayışları irdelenecek, araştırılacak ve birbirleriyle karşılaştırılacaktır. Bu amaçla; öncelikle Platon ve Aristoteles’in erdem anlayışının, bilgi, akıl ve mutluluk ile bağlantısı detaylı bir şekilde ele alınacak, aralarındaki bağlantı ve farklılıklar ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Platon ve Aristoteles’in erdem (arete) anlayışının, bilgi (episteme) akıl (nous) ve mutluluk (eudaimonia-?u????????) ile bağlantısı ele alındıktan sonra, Platon’un erdem anlayışı ile Aristoteles’in erdem anlayışı mukayese edilerek aralarındaki bağlantılar ve farklılıklar nelerdir? sorusuna cevap aranmaya çalışılacaktır. Bu iki büyük filozofun eserlerinden, birbirlerine karşıt fikirler öne sürmedikleri tam aksine aynı yolu ya da yöntemi izledikleri de görülmektedir. Aristoteles, Platonun öğrencisi olmasına rağmen hocasının izinden tamamen gitmemiş, ondan farkı düşünceler de ortaya koymuştur. İşte bilgi kuramının temelini oluşturan bu farklı anlayış bu filozofların erdem anlayışı konusunda da farklılıklar meydana getirmiştir. Platon ve Aristoteles’in felsefelerindeki farklılıkların temelinde, her iki filozofun epistemolojileri arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Çünkü filozofların kurdukları ahlaki felsefi sistemlerinin odak noktasında, epistemoloji yani bilgi anlayışı bulunur. Filozofların ahlaki prensipleri de epistemolojilerine dayanır ve bu noktadan beslenir. Bu nedenle bu konudaki düşünceleri ile tutarlılık gösterir. Platon zorunlu kesin genel geçer bilginin doğuştan geldiğini savunur ve ona göre bu tip bilgilere düşünce ile ulaşılır. Duyularımız yoluyla bu bilgilere ulaşabilmemiz mümkün değildir, çünkü duyusal alanda devamlı bir değişim vardır. Eğer bilgi duyusal algıya dayanmış olsaydı, kişiden kişiye göre değişirdi. Bunun için doğru bilgi ya da erdem böyle gelip geçici bir temele dayanamaz. V Bu nedenle sağlam sürekli, kalıcı ve değişmeyen bir alanda aranmalıdır. Duyuların sağladığı bilgi, mükemmellikten yoksundur. Bu bilgi Platon tarafından doksa (????, ????i? ) olarak adlandırır. İdeaları konu alan aklın saptadığı kesin, doğru bilgi ise episteme’dir ve bu da ahlak anlayışıyla paralellik gösterir. Aristoteles’e göre ise İdealar nesnenin özüdür. Aristoteles için bu durumda İdealar dünyası duyu dünyası içinde yer alır. Onda tümelin bilgisi bir amaç değildir, tekili anlamak için bir araçtır. Tümele dayanarak tekilin kavranmasıyla bilgiye erişilmiş olur. Platonda bilgi, anımsama yoluyla kazanılır. Öğrenme denilen şey de bu nedenle anımsamaktan başka bir şey değildir ve deneyden sağlanan veriler kategoriler vasıtasıyla şekillendirilir, böylece bilgiye ulaşılmış olur. Yani edilgen akıl, duyu verilerini işleyip şekillendirir. Etkin akıl ise bu malzemeyi bilgi hale getirir. İşte Aristoteles’in idealara ilişkin bu farklı yaklaşımı, onun bilgi anlayışı başta olmak üzere diğer öğretileri ve özellikle etik erdem anlayışı üzerinde etkili olmuş, hocası Platondan bu noktada farklı görüşler ortaya koymasına yol açmıştır. Platon ve Aristoteles’in bilgi anlayışı üzerinde temellenen ontolojik görüşleri de birbirinden faklıdır. Platon varlığın kalıcı ve değişmez olduğuyla ilgilenirken Aristoteles’in varlık anlayışında oluşma ve değişme önemli husustur. Duyular dünyasında karşılaştığımız bütün varlıklar beli bir forma göre, belli bir ereği yerine getirmek için değişim ve hareket halindedirler ve her madde kendi formuna ulaşmaya çalışır. Aristoteles Platonun yaptığı gibi, madde ve formu birbirinden ayırmamaktadır. İşte bu farklılığı da erdem-arete anlayışlarında görmekteyiz. Platonda ahlaksal değerler, duyusal dünyanın yani oluş, kalıcı ve değişmeyen İdealara bağlanırlar. VI Platon da bu nedenle etiğin temel kavramı olan iyi kavramı, en üstün iyi olarak İdealara bağlanmakta, bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve adalet kavramı asıllarının bulunduğu idealar dünyasında ve erdemli olmak da aklın bedeni denetimi altına almasıyla gerçekleşmektedir. Aristoteles bu erdemleri incelerken bir orta olma kavramında da söz eder, erdem, ona göre aslında orta olmayı hedefler. Nedir bu orta olma? Her eylemde ya da duyguda, kötüye ya da erdemsizliğe denk düşen iki aşırı uç, gereğinden fazla olan ve gereğinden az olan bulunur. Bu iki ucun ortasında ise iyi ve erdemli olan, tam gereği kadar olan yer alır. Aristoteles’in bu görüşüne göre, orta mutlak değil göreli bir ortadır yani kişilerin ortası birbirine göre değişir. Ayrıca kimi duygu ve eylemlerde orta yolun aranamayacağı bir gerçektir. Platon’da Erdem, her varlığın öz bir görevi olduğu düşüncesine dayanır ve işlevini gereği gibi yerine getiren varlık, erdemli olarak değerlendirilir. Aristoteles ise, her varlığın icra ettiği kendine özgü bir işi olduğunu, bu işlerini tam ve eksik yapmalarına göre erdemli olarak değerlendirilebileceklerini söyler. Ayrıca Platon bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve adalet olmak üzere dört temel erdem ele alır. Bilgeliği akla ve bilgiye dayanarak doğru kararlar almayı sağlayan bir yeti olarak değerlendirirken bu erdeme, seçkin sınıfın yani yöneticilerin sahip olabileceğini ifade etmektedir. Aristoteles ise bilgeliği teorik ve pratik bilgelik olarak ikiye ayırmakta, teorik bilgelikle düşünsel hayata, pratik bilgelikle duyusal alana işaret etmiştir. Ancak Aristoteles’in düşünce erdemlerine etik erdemlerden daha fazla önem vermesi hocası Platonun düşünsel âlemine bu konuda yaklaştırmıştır. VII Platona göre, ölçülü olma kendine hâkim olabilmek anlamına gelmektedir. Ölçülük isteklerimize kontrol altına alabilmektir ve bu aklın kontrolüyle sağlanır. Aristoteles’te ise bu daha çok fiziksel hazlarla ilgilidir. Çünkü düşünce hazlarında devamlı bir ölçülülük bulunur. Bedeni hazlarda ölçülü olma aşırılılıklardan kaçınmakla olur. Bu ise akla dayanarak orta yol ile gerçekleşmektedir. Ve her iki filozofunda ölçülülük kavramı daha çok akla dayanarak temellendirilir. Platon etik anlayışında adalet konusu ise diğer erdemleri ortaya çıkaran, varlıklarını devam ettiren değerdir. En yüksek erdemin adalet olduğunu ve adalet erdemini kendisinde gerçekleştiren insanın, bütün diğer erdemlere sahip mükemmel insan olduğunu belirtir. Platon için adalet, bütün erdemlerin temelinde bulunması gereken adeta baş erdem konumundadır. Aristoteles ise adalet erdeminde bütün erdemlerin bir arada bulunduğunu, onun kendi amacını kendinde taşıyan erdem olduğunu belirtir. Bu yüzden adalet konusunda iki filozof aynı fikirleri paylaşmaktadır. Aristoteles, birey açısından en üstün ahlaki erdemin doruk noktası ruh mükemmelliği ise aynı şekilde site için de ahlaki erdemin en üstün noktası adalettir, der. Adalet; toplumun mutluluğunu üreten ve koruyan bir erdem olarak, yasaya uygunlukla bir tutulabilir. Çünkü yasalar, insan hayatının her alanına ilişkin düzenlemelerle sitenin ortak iyisini korumayı amaçlamıştır. Sitenin yasaları, tüm erdemlerle ilgili eylemleri birbirine bağladığı üzere, adalet tam ya da mükemmel bir erdemdir. Ayrıca bu erdem yalnız başına değil, bir başkasıyla ilişki halinde olan bir erdemdir. Tamdır, çünkü bu erdeme sahip olan yalnızca kendi kendine değil başkasıyla ilgili olarak da kullanılabilir. Diğer erdemler, erdemli bir insanın kendine dönük olmasına karşın, adalet başkasıyla ilişkide gerçekleşir. Birinci anlamda yasalara uyma ikinci anlamında hakka uygunluk ve eşitlik demektir, Aristoteles’in erdem anlayışında. Bundan dolayı adaletsizlik yasaya uymama ve eşitliği VIII gözetmemek anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak adil (erdemli) insan da, yasalara uyan ve eşitliği gözeten kişidir. Aristoteles’te bizzat yasaları Platon gibi korumakta ve savunmaktadır. Çünkü O’na göre yasalar özü gereği adildirler ve bunlara uyan kişiler erdemli ya da adil insanlardır. Bütün bu anlatıların dışında Platon ve Aristoteles’in erdem anlayışlarında eudaimonist bir tavır sergiledikleri göze çarpmaktadır. Birçok konuda faklı görüşler belirtmelerine rağmen birbirleriyle örtüşen yanları da bulunmaktadır. Hocasından çok farklı görüşler belirtmesine karşın onun yolundan gitmeyi ve hocasını takip etmeyi sürdürmüştür.
Felsefe tarihinin iki önemli ismi olan Platon ve Aristoteles’in erdem anlayışları, bu tezin ana konusudur ve bu iki önemli düşünürün, erdem anlayışları irdelenecek, araştırılacak ve birbirleriyle karşılaştırılacaktır. Bu amaçla; öncelikle Platon ve Aristoteles’in erdem anlayışının, bilgi, akıl ve mutluluk ile bağlantısı detaylı bir şekilde ele alınacak, aralarındaki bağlantı ve farklılıklar ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Platon ve Aristoteles’in erdem (arete) anlayışının, bilgi (episteme) akıl (nous) ve mutluluk (eudaimonia-?u????????) ile bağlantısı ele alındıktan sonra, Platon’un erdem anlayışı ile Aristoteles’in erdem anlayışı mukayese edilerek aralarındaki bağlantılar ve farklılıklar nelerdir? sorusuna cevap aranmaya çalışılacaktır. Bu iki büyük filozofun eserlerinden, birbirlerine karşıt fikirler öne sürmedikleri tam aksine aynı yolu ya da yöntemi izledikleri de görülmektedir. Aristoteles, Platonun öğrencisi olmasına rağmen hocasının izinden tamamen gitmemiş, ondan farkı düşünceler de ortaya koymuştur. İşte bilgi kuramının temelini oluşturan bu farklı anlayış bu filozofların erdem anlayışı konusunda da farklılıklar meydana getirmiştir. Platon ve Aristoteles’in felsefelerindeki farklılıkların temelinde, her iki filozofun epistemolojileri arasındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Çünkü filozofların kurdukları ahlaki felsefi sistemlerinin odak noktasında, epistemoloji yani bilgi anlayışı bulunur. Filozofların ahlaki prensipleri de epistemolojilerine dayanır ve bu noktadan beslenir. Bu nedenle bu konudaki düşünceleri ile tutarlılık gösterir. Platon zorunlu kesin genel geçer bilginin doğuştan geldiğini savunur ve ona göre bu tip bilgilere düşünce ile ulaşılır. Duyularımız yoluyla bu bilgilere ulaşabilmemiz mümkün değildir, çünkü duyusal alanda devamlı bir değişim vardır. Eğer bilgi duyusal algıya dayanmış olsaydı, kişiden kişiye göre değişirdi. Bunun için doğru bilgi ya da erdem böyle gelip geçici bir temele dayanamaz. V Bu nedenle sağlam sürekli, kalıcı ve değişmeyen bir alanda aranmalıdır. Duyuların sağladığı bilgi, mükemmellikten yoksundur. Bu bilgi Platon tarafından doksa (????, ????i? ) olarak adlandırır. İdeaları konu alan aklın saptadığı kesin, doğru bilgi ise episteme’dir ve bu da ahlak anlayışıyla paralellik gösterir. Aristoteles’e göre ise İdealar nesnenin özüdür. Aristoteles için bu durumda İdealar dünyası duyu dünyası içinde yer alır. Onda tümelin bilgisi bir amaç değildir, tekili anlamak için bir araçtır. Tümele dayanarak tekilin kavranmasıyla bilgiye erişilmiş olur. Platonda bilgi, anımsama yoluyla kazanılır. Öğrenme denilen şey de bu nedenle anımsamaktan başka bir şey değildir ve deneyden sağlanan veriler kategoriler vasıtasıyla şekillendirilir, böylece bilgiye ulaşılmış olur. Yani edilgen akıl, duyu verilerini işleyip şekillendirir. Etkin akıl ise bu malzemeyi bilgi hale getirir. İşte Aristoteles’in idealara ilişkin bu farklı yaklaşımı, onun bilgi anlayışı başta olmak üzere diğer öğretileri ve özellikle etik erdem anlayışı üzerinde etkili olmuş, hocası Platondan bu noktada farklı görüşler ortaya koymasına yol açmıştır. Platon ve Aristoteles’in bilgi anlayışı üzerinde temellenen ontolojik görüşleri de birbirinden faklıdır. Platon varlığın kalıcı ve değişmez olduğuyla ilgilenirken Aristoteles’in varlık anlayışında oluşma ve değişme önemli husustur. Duyular dünyasında karşılaştığımız bütün varlıklar beli bir forma göre, belli bir ereği yerine getirmek için değişim ve hareket halindedirler ve her madde kendi formuna ulaşmaya çalışır. Aristoteles Platonun yaptığı gibi, madde ve formu birbirinden ayırmamaktadır. İşte bu farklılığı da erdem-arete anlayışlarında görmekteyiz. Platonda ahlaksal değerler, duyusal dünyanın yani oluş, kalıcı ve değişmeyen İdealara bağlanırlar. VI Platon da bu nedenle etiğin temel kavramı olan iyi kavramı, en üstün iyi olarak İdealara bağlanmakta, bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve adalet kavramı asıllarının bulunduğu idealar dünyasında ve erdemli olmak da aklın bedeni denetimi altına almasıyla gerçekleşmektedir. Aristoteles bu erdemleri incelerken bir orta olma kavramında da söz eder, erdem, ona göre aslında orta olmayı hedefler. Nedir bu orta olma? Her eylemde ya da duyguda, kötüye ya da erdemsizliğe denk düşen iki aşırı uç, gereğinden fazla olan ve gereğinden az olan bulunur. Bu iki ucun ortasında ise iyi ve erdemli olan, tam gereği kadar olan yer alır. Aristoteles’in bu görüşüne göre, orta mutlak değil göreli bir ortadır yani kişilerin ortası birbirine göre değişir. Ayrıca kimi duygu ve eylemlerde orta yolun aranamayacağı bir gerçektir. Platon’da Erdem, her varlığın öz bir görevi olduğu düşüncesine dayanır ve işlevini gereği gibi yerine getiren varlık, erdemli olarak değerlendirilir. Aristoteles ise, her varlığın icra ettiği kendine özgü bir işi olduğunu, bu işlerini tam ve eksik yapmalarına göre erdemli olarak değerlendirilebileceklerini söyler. Ayrıca Platon bilgelik, yiğitlik, ölçülülük ve adalet olmak üzere dört temel erdem ele alır. Bilgeliği akla ve bilgiye dayanarak doğru kararlar almayı sağlayan bir yeti olarak değerlendirirken bu erdeme, seçkin sınıfın yani yöneticilerin sahip olabileceğini ifade etmektedir. Aristoteles ise bilgeliği teorik ve pratik bilgelik olarak ikiye ayırmakta, teorik bilgelikle düşünsel hayata, pratik bilgelikle duyusal alana işaret etmiştir. Ancak Aristoteles’in düşünce erdemlerine etik erdemlerden daha fazla önem vermesi hocası Platonun düşünsel âlemine bu konuda yaklaştırmıştır. VII Platona göre, ölçülü olma kendine hâkim olabilmek anlamına gelmektedir. Ölçülük isteklerimize kontrol altına alabilmektir ve bu aklın kontrolüyle sağlanır. Aristoteles’te ise bu daha çok fiziksel hazlarla ilgilidir. Çünkü düşünce hazlarında devamlı bir ölçülülük bulunur. Bedeni hazlarda ölçülü olma aşırılılıklardan kaçınmakla olur. Bu ise akla dayanarak orta yol ile gerçekleşmektedir. Ve her iki filozofunda ölçülülük kavramı daha çok akla dayanarak temellendirilir. Platon etik anlayışında adalet konusu ise diğer erdemleri ortaya çıkaran, varlıklarını devam ettiren değerdir. En yüksek erdemin adalet olduğunu ve adalet erdemini kendisinde gerçekleştiren insanın, bütün diğer erdemlere sahip mükemmel insan olduğunu belirtir. Platon için adalet, bütün erdemlerin temelinde bulunması gereken adeta baş erdem konumundadır. Aristoteles ise adalet erdeminde bütün erdemlerin bir arada bulunduğunu, onun kendi amacını kendinde taşıyan erdem olduğunu belirtir. Bu yüzden adalet konusunda iki filozof aynı fikirleri paylaşmaktadır. Aristoteles, birey açısından en üstün ahlaki erdemin doruk noktası ruh mükemmelliği ise aynı şekilde site için de ahlaki erdemin en üstün noktası adalettir, der. Adalet; toplumun mutluluğunu üreten ve koruyan bir erdem olarak, yasaya uygunlukla bir tutulabilir. Çünkü yasalar, insan hayatının her alanına ilişkin düzenlemelerle sitenin ortak iyisini korumayı amaçlamıştır. Sitenin yasaları, tüm erdemlerle ilgili eylemleri birbirine bağladığı üzere, adalet tam ya da mükemmel bir erdemdir. Ayrıca bu erdem yalnız başına değil, bir başkasıyla ilişki halinde olan bir erdemdir. Tamdır, çünkü bu erdeme sahip olan yalnızca kendi kendine değil başkasıyla ilgili olarak da kullanılabilir. Diğer erdemler, erdemli bir insanın kendine dönük olmasına karşın, adalet başkasıyla ilişkide gerçekleşir. Birinci anlamda yasalara uyma ikinci anlamında hakka uygunluk ve eşitlik demektir, Aristoteles’in erdem anlayışında. Bundan dolayı adaletsizlik yasaya uymama ve eşitliği VIII gözetmemek anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak adil (erdemli) insan da, yasalara uyan ve eşitliği gözeten kişidir. Aristoteles’te bizzat yasaları Platon gibi korumakta ve savunmaktadır. Çünkü O’na göre yasalar özü gereği adildirler ve bunlara uyan kişiler erdemli ya da adil insanlardır. Bütün bu anlatıların dışında Platon ve Aristoteles’in erdem anlayışlarında eudaimonist bir tavır sergiledikleri göze çarpmaktadır. Birçok konuda faklı görüşler belirtmelerine rağmen birbirleriyle örtüşen yanları da bulunmaktadır. Hocasından çok farklı görüşler belirtmesine karşın onun yolundan gitmeyi ve hocasını takip etmeyi sürdürmüştür.