German Turkish women’s transnational practices and belonging at intersecting social divisions

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2021

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

İstanbul Bilgi Üniversitesi

Erişim Hakkı

info:eu-repo/semantics/openAccess

Özet

ABSTRACT: This thesis asks how German-Turkish women who were raised in Germany produce a transnational space and experience belonging at intersecting social divisions. To answer the research question, the author of this work conducted episodic fieldwork in 2013 and in 2017, mainly in Turkey and partially in Germany. The fieldwork included participant observation among four main informants and semi-structured interviews with a total number of 32 women. While 14 women were consulted in 2013 and in 2017, 18 women were only interviewed in 2017. Most interlocutors rationalized their migration to Turkey as self-made decisions. Belonging and transnationalism – the main concepts and themes of this thesis – are bound together by the framework of intersectionality. Intersectionality situates agents in an asymmetric continuum of social locations which are defined by intersecting social divisions, i.e. categories, such as citizenship status, gender, socio-economic and educational background, ethnicity, migrant status, age, race, and religion. Not only do social locations constrain and enable migration and settlement. As far as belonging is concerned, social locations also impact the intersectional language of exclusion and citizenship women migrants and postmigrants experience and their tactical responses. The results show that migration and settlement are ultimately circular processes if citizenship rights allow for it. Over time, a migration to Turkey is often followed by a migration back to Germany or to another country. Related decisions depend on external political, social and economic transformations. Moreover, migration and settlement decisions are embedded with transformations in German-Turkish women’s cycle of life and their corresponding social locations. The results show that German-Turkish women’s decisions to engage in transnational circular migration are tactical choices of balancing intersectional inequality they experience in their place of origin with intersectional equality in the destination of migration. They move away from structural disadvantages they face in the form of gendered constraints, intersectional discrimination, unemployment, economic deprivation, social exclusion and curtailed individual liberties. By way of migrating, they seek to alter their social locations by claiming fundamental rights such as the right to be near family members and friends, the right to accommodation, livelihood, work and education, the right to gender equality, social inclusion, and the right to freedom of expression and self-realization. As far as belonging is concerned, German-Turkish women experience intersectional categorizations of difference based on race, ethnicity, culture, religion and gender in both countries. Contrary to these categorizations and even contrary to hybrid, binational or hyphenated cultural identities, the consulted women situate their senses of belonging and selfidentification with groups on the social micro-level of their past and present everyday life. Meaningful social networks, groups and localities include family and friends, the workplace and university, neighborhoods in Germany and in Istanbul as well as Istanbul’s urban public sphere. It can be concluded that German-Turkish women’s fundamental rights, needs and resources and their social, economic and political spheres of participation and belonging are distributed across the transnational space GermanyTurkey. Their migration motives constitute claims for participation, for fundamental rights and for intersectional justice in the polities of two sovereign states. Since the protagonists of this thesis evade structural inequalities and alter their disadvantaged social locations in both states as they migrate, a right to dual citizenship is a necessary step to enhance intersectional justice and to reconcile them with the structural inequalities they face in each polity.
ÖZET: Bu tez Almanya’da büyümüş Alman-Türk kadınlarının nasıl bir ulusaşırı alan oluşturduğu ve aidiyeti kesişimsel sosyal alanlarda nasıl tecrübe ettiklerini sorgulamaktadır. Araştırma sorusunu cevaplamak için yazar, çoğunlukla Türkiye’de ve kısmen Almanya’da olmak üzere, 2013 ve 2017 yıllarında aralıklı saha çalışması yürütmüştür. Bu saha çalışması, 4 kaynak için katılımcı gözlem içermekte ve toplam 32 kadın için yarı sistemli mülakatları içermektedir. 2013 ve 2017 senelerinde aynı 14 kadına danışılırken, 18 kadınla sadece 2017’de görüşülmüştür. Görüşülen kadınların çoğu, Türkiye’ye göçlerini, kendi verdikleri bir karar olarak rasyonalize etmektedir. Tezin ana konusu ve konsepti olan aidiyet ve ulusaşırılık, kesişimsellik çerçevesinde birbirine bağlanmaktadır. Kesişimsellik kişileri; kesişen sosyal alanlar tarafından tanımlanan ve vatandaşlık, cinsiyet, sosyo-ekonomik ve eğitimsel arkaplan, etnisite, göçmenlik statüsü, yaş, ırk ve din olarak kategorilendirilebilecek, asimetrik olarak sürekli sosyal konumlara yerleştiriyor. Göç ve yerleşmeyi sadece sosyal konum kısıtları belirlemiyor. Aidiyet göz önüne alındığında, sosyal konumlar kadın göçmen ve postgöçmenlerin tecrübe ettiği kesişimsel dışlanma söylemini ve vatandaşlık durumunu da, taktiksel tepkilerini de etkiliyor. Sonuçlar, vatandaşlık hakları izin verdiği sürece, göç ve yerleşmenin neticede döngüsel bir süreç olduğunu gösteriyor. Zaman içerisinde, Türkiye’ye olan göçü sıklıkla Almanya’ya geri dönüş veya başka bir ülkeye göç takip ediyor. Bununla ilgili kararlar dışsal politik, sosyal ve ekonomik dönüşümlere bağlı oluyor. Ayrıca, göç ve yerleşme kararları Alman-Türk kadınlarının hayat döngüsü ve denk gelen sosyal konumları ile içsel. Sonuçlar Alman-Türk kadınların ulusaşırı döngüsel göçle ilgilenme kararlarının orijin noktasında tecrübe ettikleri kesişimsel eşitsizlikler ile varış noktasındaki kesişimsel eşitliği dengelemek için verilen taktiksel kararlar olduğunu gösteriyor. Cinsiyet kısıtları, kesişimsel ayrımcılık, işsizlik, ekonomik yoksunluk, sosyal dışlanma ve kısıtlanmış kişisel özgürlükler biçiminde karşılaştıkları sistemsel dezavantajlardan uzaklaşıyorlar. Göç ederek, aile ve arkadaşların yanında olma hakkı, barınma hakkı, geçim, iş ve eğitim, cinsiyet eşitliği hakkı, sosyal kabul, ifade özgürlüğü ve kendini gerçekleştirme gibi temel haklarını talep edip sosyal konumlarını değiştirmeyi amaçlıyorlar. Aidiyeti göz önünde bulundurduğumuzda da, Alman-Türk kadınları her iki ülkede de ırk, etnisite, kültür, din ve cinsiyete bağlı kesişimsel kategorizasyon ayrımı yaşıyorlar. Kategorileştirme ve hatta hibrit, iki uluslu, çoklu kültürel kimliklemeye rağmen danışılan kadınların aidiyet hissi ve kendini tanımlamayı sosyo-mikro seviyedeki ve lokalitedeki gruplarda konumluyor. Anlamlı sosyal ağlar, gruplar ve lokaliteler; aile ve arkadaşları, iş yeri ve üniversiteyi, Almanya’da ve İstanbul’daki mahalleleri ve ayrıca İstanbul’un kentsel alanını içeriyor. Alman-Türk kadınların temel haklar, ihtiyaçlar, kaynaklar ve sosyal, ekonomik ve politik alandaki katılım ve aidiyetinin Almanya-Türkiye ulusaşırı alanına yayılmış olduğu sonucu çıkarılabiliyor. Göç motivasyonları iki bağımsız ülkenin yönetiminde; katılım, temel haklar ve kesişimsel adalet için talep oluşturuyor. Bu tezin protaganisti biçimsel eşitsizliklerden sakındığı ve göç sırasında iki ülkede de oluşan dezavantajlı sosyal konumların değişmesinden yana olduğu için, çift vatandaşlığa hakkın kesişimsel adalet ve iki yönetimde de karşılaşılan biçimsel eşitsizliği uzlaştırmak adına gerekli bir adım olduğunu öne sürmektedir.

Açıklama

Anahtar Kelimeler

Intersectionality/Kesişimsellik, Alman-Türk Kadınları, Aidiyet, Çok Ulusluluk, Göç, Intersectionality, German-Turkish women, Belonging, Transnationalism, Migration

Kaynak

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

Sayı

Künye