The janus faces of evil
Yükleniyor...
Tarih
2006
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Erişim Hakkı
Attribution-NonCommercial-NoDerivs 3.0 United States
info:eu-repo/semantics/openAccess
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Günümüzde kötülük kavramına kendi içinde belirli bir şey gibi muamele edilmektedir ve böylece kötülük etiğin nasıl olması gerektiğini belirler. Badiou'nün söylediği gibi, günümüz felsefi ve siyasi söylemlerinde kötülük `kendini açıkça ve herhangi bir şüpheye mahal vermeyecek biçimde ortaya koyan' bir şeydir ve bu `açıkça ortada olma' sorunludur. 11 Eylül sonrası kötülük söyleminde, bu tür bir kötülük anlayışı, kötülüğün `karmaşık meseleleri bulanıklaştırmak, özgün düşünceyi kısıtlamak ve kamusal tartışmaları engellemek için bir tür siyasi araç' olarak kullanılmasına neden olmuştur, ve bu da ancak kötülüğün tüm formlarının `kendini açıkça ortaya koyan', tamamen depolitik bir şey olarak sunulmasıyla yapılabilmiştir. Bu çalışmada, kötülüğün bu `açıkça ortada olma' halini eleştirmek için önce Arendt ve Bataille'ın birbirlerine karşıt görüşlerini ortaya koyarak, çağdaş düşüncenin kötülüğe yaklaşımı çerçevesinde bir tartışmayı yeniden inşa ediyorum. Bu tartışmanın yirminci yüzyıl kötülük anlayışlarının bütününü temsil eder nitelikte olduğunu savunuyorum. Bu anlayışlardan biri kötülüğü yüceltir, diğeri kötülüğü mistik görüntüsünden çıkarırken, her iki anlayış da karakteristik olarak kötülüğü depolitize eder. Bataille da Arendt de araştırmalarına uç noktada politik noktalardan başlasalar da, kötülüğün `ötekileştirilmesini' şart koşan, depolitik, neredeyse `doğal' kötülük anlayışları önermek eğilimindedirler. Bunun ardından, kötülüğün daha derin bir kavranışına işaret etmek amacıyla, Zizek ve Badiou'nun post-modern şiddet olaylarını eleştirmeye yönelik ortak çabalarını ele alıyor, ardından kötülüğün `depolitize' kavranışlarına cevaben, açıkça `politize' kavranışlarını geliştirme görevini, Zizek'le birlikte nasıl yerine getirebileceğimizi gösteriyorum.
Today, evil is treated almost like a definitive thing in itself and determines what ethics should be. As Badiou states, in our philosophical and political discourses today, evil is `self-evident, and this `self-evidence is problematic. In post-9/11 discourses on evil, such conceptions of evil have resulted in the use of evil `as a political tool to obscure complex issues, to block genuine thinking, and to stifle public discussion and debate, and this was possible only if all forms evil were taken as `selfevident, and completely depolitical. In this study, to criticise this `self-evidence, I first reconstruct a debate within the contemporary critical approaches to evil by presenting Arendts and Batailles opposing conceptions. I take this debate as representative of the twentieth century critical discourses on evil. While one of these conceptions sublimates, and the other demystifies, characteristically, both of them depoliticize evil. Although both Bataille and Arendt begin their inquiries from utterly political positions, they both tend to define a `depolitical, almost `natural conception of evil that requires the `othering of evil. After that, to point out to a more sophisticated conception of evil I sketch out Slavoj Zizeks and Alain Badious joint attempt to criticise post-modern acts of violence to show how with Zizek we can accomplish the task of proposing explicitly `politicised conceptions of evil in response to its depoliticized versions.
Today, evil is treated almost like a definitive thing in itself and determines what ethics should be. As Badiou states, in our philosophical and political discourses today, evil is `self-evident, and this `self-evidence is problematic. In post-9/11 discourses on evil, such conceptions of evil have resulted in the use of evil `as a political tool to obscure complex issues, to block genuine thinking, and to stifle public discussion and debate, and this was possible only if all forms evil were taken as `selfevident, and completely depolitical. In this study, to criticise this `self-evidence, I first reconstruct a debate within the contemporary critical approaches to evil by presenting Arendts and Batailles opposing conceptions. I take this debate as representative of the twentieth century critical discourses on evil. While one of these conceptions sublimates, and the other demystifies, characteristically, both of them depoliticize evil. Although both Bataille and Arendt begin their inquiries from utterly political positions, they both tend to define a `depolitical, almost `natural conception of evil that requires the `othering of evil. After that, to point out to a more sophisticated conception of evil I sketch out Slavoj Zizeks and Alain Badious joint attempt to criticise post-modern acts of violence to show how with Zizek we can accomplish the task of proposing explicitly `politicised conceptions of evil in response to its depoliticized versions.