In Search of the Early Ottomans' Historical Consciousness Reading Saltukname as a conceptualization of the past
Yükleniyor...
Tarih
2019
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Erişim Hakkı
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
The legendary hagiography of Sarı Saltuk, Saltukname, has been discussed and analyzed by different scholars and from different point of views. Yet, these works are still far from going beyond the conventional understanding of the hagiography-studies. In these works, much of the attention continues to be devoted to tackling whether Sarı Saltuk was a fictitious character or a “historical” one. Add to this, the works operating within a strict positivist opus moderandi and aim to sip out the “historical facts” from the “mythic” and “ahistorical” narratives of Saltukname to supplement more “historical works” on the early Ottoman state with “reliable data”. Diverging from these conventional approaches, this work considers Saltukname as a conceptualization of the past by Turcoman inhabitants of Dobruca who had migrated there from central Anatolia around the late 13th century and who were well aware of their Anatolian past. As Ebu’l Hayr Rum-i, the compiler of Saltukname, pointed out, the events and the deeds of Sarı Saltuk were compiled from the narratives of dervishes and were written down following strictly their “history”. Last but not the least, this work juxtaposes “proper history works” –such as Yazıcızade Ali’s Tevârîh -i âl-i Selçuk and Ibni Bîbî’s El Evamirü’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iyye—and Saltukname in order to point out where they diverge and converge in their narration of the same events. By comparing these texts, the work elucidates how a certain event had been re-shaped through the differences between oral and written tradition.
Sarı Saltuk’un epik menakıbnamesi, Saltukname, bir çok araştırmacı tarafından çok farklı bakış açılarından tartışıldı ve incelendi. Yine de, bu çalışmalar menakıbname çalışmalarının klasik yöntemlerinin ötesine geçmekten hala çok uzak. Bu çalışmalarda, odağın büyük kısmı Sarı Saltuk’un “tarihi” mi yoksa “kurgu” bir sima mı olduğunu anlamaya verilmeye devam ediliyor. Buna ek olarak, bir de katı bir pozitivist çalışma yöntemini takip ederek Saltukname’nin “efsanevi” ve “tarihdışı” anlatılarındaki “tarihsel olguları” ayıklayarak erken dönem Osmanlı devleti üzerine daha “bilimsel çalışmaları” “güvenilir bilgiler” ile tahkim etmeye çalışan bir anlayıştan da söz edebiliriz. Bu çalışma, klasik yaklaşımlardan ayrılarak, Saltukname’yi kendi bütünlüğüyle inceliyor. Bu çalışma Saltukname’yi 13.yy’da Anadolu’dan Dobruca’ya göçmüş, ve bu geçmişinin de gayet farkında olan, Türk dilli topluluğun kendi geçmişlerinin bir kavramsallaştırması olarak ele alıyor. Böylece, bu çalışma Saltukname’nin bütünlüğü içerisinde bir 15.yy Balkan toplumunun kendi geçmişine ve “tarihe” dair düşünce alışkanlıklarını yansıttığını ileri sürüyor. Aynı zamanda, bu çalışma, Saltukname’nin bir başka göz ardı edilmiş veçhesi olan, kahramanlıkları, örnek kişiliği ve tepkileri ile Saltukname’nin önemli bir kısmını kaplayan Sarı Saltuk’un takipçilerinin gözünde bir “şanlı ata” olma gerçeği üzerine de düşünüyor. Bununla birlikte, bu çalışma aynı olayların anlatımında hangi noktalarda ayrıldıklarını ve denk düştüklerini görmek maksadıyla—Yazıcızade Ali’nin Tevârîh -i âl-i Selçuk ve Ibni Bîbî’nin El Evamirü’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iyye gibi— “düzgün tarih eserlerini” Saltukname ile karşılaştırıyor. Bu eserleri karşılaştırarak, bu çalışma bir olayın sözlü ve yazılı gelenekteki farklar vasıtasıyla tekrardan şekillendiğini gösteriyor.
Sarı Saltuk’un epik menakıbnamesi, Saltukname, bir çok araştırmacı tarafından çok farklı bakış açılarından tartışıldı ve incelendi. Yine de, bu çalışmalar menakıbname çalışmalarının klasik yöntemlerinin ötesine geçmekten hala çok uzak. Bu çalışmalarda, odağın büyük kısmı Sarı Saltuk’un “tarihi” mi yoksa “kurgu” bir sima mı olduğunu anlamaya verilmeye devam ediliyor. Buna ek olarak, bir de katı bir pozitivist çalışma yöntemini takip ederek Saltukname’nin “efsanevi” ve “tarihdışı” anlatılarındaki “tarihsel olguları” ayıklayarak erken dönem Osmanlı devleti üzerine daha “bilimsel çalışmaları” “güvenilir bilgiler” ile tahkim etmeye çalışan bir anlayıştan da söz edebiliriz. Bu çalışma, klasik yaklaşımlardan ayrılarak, Saltukname’yi kendi bütünlüğüyle inceliyor. Bu çalışma Saltukname’yi 13.yy’da Anadolu’dan Dobruca’ya göçmüş, ve bu geçmişinin de gayet farkında olan, Türk dilli topluluğun kendi geçmişlerinin bir kavramsallaştırması olarak ele alıyor. Böylece, bu çalışma Saltukname’nin bütünlüğü içerisinde bir 15.yy Balkan toplumunun kendi geçmişine ve “tarihe” dair düşünce alışkanlıklarını yansıttığını ileri sürüyor. Aynı zamanda, bu çalışma, Saltukname’nin bir başka göz ardı edilmiş veçhesi olan, kahramanlıkları, örnek kişiliği ve tepkileri ile Saltukname’nin önemli bir kısmını kaplayan Sarı Saltuk’un takipçilerinin gözünde bir “şanlı ata” olma gerçeği üzerine de düşünüyor. Bununla birlikte, bu çalışma aynı olayların anlatımında hangi noktalarda ayrıldıklarını ve denk düştüklerini görmek maksadıyla—Yazıcızade Ali’nin Tevârîh -i âl-i Selçuk ve Ibni Bîbî’nin El Evamirü’l-Ala’iyye Fi’l-Umuri’l-Ala’iyye gibi— “düzgün tarih eserlerini” Saltukname ile karşılaştırıyor. Bu eserleri karşılaştırarak, bu çalışma bir olayın sözlü ve yazılı gelenekteki farklar vasıtasıyla tekrardan şekillendiğini gösteriyor.