Liberalizm ve hak sorunu çerçevesinde locke ve spinoza'nın karşılaştırılması

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2011

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

İstanbul Bilgi Üniversitesi

Erişim Hakkı

Attribution-NonCommercial-NoDerivs 3.0 United States
info:eu-repo/semantics/openAccess

Özet

Söz konusu çalışma, modern bir devlet kuramcısı olarak ele alınan John Locke ile bir kuramcıya dönüşmeden siyasi bütünü düşünen Benedictus Spinoza’nın hak sorununa ilişkin yaklaşımlarını temel almaktadır. Öncelikle Locke’un bilgi kuramından yola çıkılarak ahlak felsefesine olan yaklaşımı ortaya konulmaya çalışılmış, Locke’un geleneksel tabii hukuk yaklaşımlarından koparak ahlak kuramının temeline “tabii hak” kavramını yerleştirdiği tespit edilmiştir. Tabii hak kavramı merkeze yerleşirken Locke’un metinlerinde sorunlar yaratan “tabii yasa” kavramına olan yaklaşımının, Locke’un ciddi Spinoza okumasının da belirleyici olduğu üzere Spinoza düşüncesi ile olan benzerlikleri görülmüştür. Bunun ardından Locke’un devlet kuramının pozitivist çerçevesi çizilmiş, aşkın bir insan tabiatı temelinden ilerleyen liberalizmin bu çerçeveyi kırma konusundaki çabası ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, Locke düşüncesi içerisinde insanın ahlaki bir özne olarak ele alınırken hak kavramının ahlaki bir güç ile özdeşleştiği görülmektedir. Bu düşüncenin karşısına yerleşen Spinoza düşüncesi ise, ahlaki çabadan ayrılan etik yaklaşımı ile insanı “öz” itibariyle değil, her zaman gücü (“hakkı”) ve güç derecesi (“özerkliği”) içerisinde, bedeni üzerinden değerlendirmektedir. Hiçbir ahlaki temeli bulunmayan Spinozacı siyaset düşüncesi, liberalizmin eşitleme siyasetinin aksine siyaseti bir demokratikleşme stratejisi olarak sunarken, “insan hakları” kavramını reddederek tekil özerklikleri gündeme getirir. Bu bağlamda, liberal hak yaklaşımlarının bugün evrensel bir bakış olarak yerini aldığı kabul edilecekse, söz konusu çalışmada ortaya konulmaya çalışılan; liberal geleneğin, tekil özerkliklerin varlıklarını siyasi bütün içerisinde nasıl mümkün kılabileceğine ilişkin bir soruyu Locke ve Spinoza üzerinden kurabilmektir.
This study is based on the approaches of John Locke, considered as a modern state theorist, and Benedictus Spinoza, thinks the political totality not turning into a theorist, about the problems of rights. First of all, it is presented Locke’s moral philosophy starting out with his theory of knowledge and it is determined that he puts the concept of “natural right” on the base of his moral theory differentiating the approaches of traditional natural law. While the concept of natural right is at the centre, as a serious Spinoza reader Locke’s problematic understanding of natural law concept is similar to Spinoza’s thought. After that, it is generated the positivist framework of Locke’s state theory, and also is signified the effort of liberalism based on a transcendent basic of human nature for breaking down this frame. In this context, it is concluded that while human is considered as a moral subject, the concept of right is identified with a moral power in Locke’s thought. On the contrary, for Spinoza, human is considered not for its “essence”, but, always in its power (“right”) and degree of power (“autonomy”), through its body with the ethical approach. While Spinoza's political thought which has no moral foundation introduces politics as a democratization strategy unlike liberalism's equalization policy, it brings on the individual autonomies by rejecting the notion of "human rights". In this case, if it is to be accepted that the approaches of liberal rights take its place as a universal point of view today, what is tried to put forward in this study is to be able to set up a question through Locke and Spinoza concerning how the liberal tradition could make the presence of individual autonomies possible within the political totality.

Açıklama

Anahtar Kelimeler

Kaynak

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

Sayı

Künye