Securitisation of migration in the EU and labour mobility
Yükleniyor...
Tarih
2006
Yazarlar
Dergi Başlığı
Dergi ISSN
Cilt Başlığı
Yayıncı
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Erişim Hakkı
Attribution-NonCommercial-NoDerivs 3.0 United States
info:eu-repo/semantics/openAccess
info:eu-repo/semantics/openAccess
Özet
Focusing on the ‘securitisation of migration’, the first chapter explores in depth how the securitisation of migration in the EU and its member states has developed along the lines of internal security, cultural security and the crisis of the welfare state. Starting with the 1980s, the gradual incorporation of migration policy into the constitutional structure of the EU is tracked with special emphasis on the Single European Act (1986), the Schengen Convention (1990) and the Treaty on European Union (1992). Also, it pays particular attention to policy framework introduced with the Amsterdam Treaty (1997) and examines developments in the post-Amsterdam Europe. The second chapter presents the current situation in the enlarged Union of 25 members with respect to free movement of workers in the light of transitional arrangements imposed upon the eight Central and Eastern European Countries (CEECs). Articulating the experiences of the CEECs with respect to east-west migration, it is shown that fears in the West of an “influx” of eastern workers have not materialised. On the contrary, Britain, Ireland and Sweden, which have not excluded CEEC workers subject to the 2+3+2 scheme, have drawn economic benefit from their decision. Therefore, it is argued that in the face of statistical and factual evidence, transitional arrangements seem to be put in place for domestic political consumption in the context of slow-moving economies, continuing high unemployment and anti-immigration sentiment in the EU-15. In the final chapter, drawing from the experiences of the CEECs, yet paying due attention to the particularities of the Turkish case, the possible migration scenarios for Turkey are analysed with a view to formulate projections concerning the future of Turkey and EU relations with respect to labour mobility.
İlk bölümde göçün güvenliğe tehdit olarak algılanmaya başlanması üzerinde durularak, sözkonusu olgunun AB ve üye ülkelerinde iç güvenlik, kültürel güvenlik ve refah devletinin karşı karşıya bulunduğu krize bağlı olarak gelişmesi ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir. 1980’lerden itibaren, AB’nin anayasal yapısında göç politikasına yer verilmeye başlanması, özellikle Tek Avrupa Senedi (1986), Schengen Sözleşmesi (1990) ve Avrupa Birliğini kuran Antlaşma (1992) üzerinde durularak ele alınmaktadır. Ayrıca, 1997 tarihinde imzalanan Amsterdam Antlaşması ile şekillenen Birliğin göç politikaları ile Amsterdam Antlaşması sonrasında bu alanda yaşanan gelişmelere de dikkat çekilmektedir. İkinci bölümde, 25 üye ülkeye genişleyen AB’de Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerine yönelik halihazırda uygulanmakta olan geçiş dönemi düzenlemelerine ilişkin mevcut durum ele alınmaktadır. Üyelik sonrası dönem incelendiğinde, Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerinden batıya korkulan göç “akını”nın gerçekleşmediği görülmektedir. Aksine, 2+3+2 formülü uyarınca kısıtlamalara tabi tutulan üye ülke işçilerine işgücü piyasalarını açık tutan İngiltere, İsveç ve İrlanda’nın bu kararlarından ekonomik fayda sağladıklarına yer verilmektedir. Bu nedenle, mevcut istatistiki veriler ışığında, geçiş döneminin AB-15 üye ülkelerindeki durgun ekonomi, süregelen işsizlik ve Avrupa’da hakim olan göç karşıtı söylemler çerçevesinde politik kaygılarla uygulamaya koyulduğunu öne sürmek mümkündür. Son bölümde ise, Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerinin tecrübelerinden yola çıkılarak ve Türkiye’nin kendine özgü özelliklerini de göz önünde bulundurularak, işgücünün serbest dolaşımına ilişkin Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik öngörülerde bulunmak üzere Türkiye’den AB’ye gerçekleşmesi beklenen olası göç senaryoları incelenmektedir.
İlk bölümde göçün güvenliğe tehdit olarak algılanmaya başlanması üzerinde durularak, sözkonusu olgunun AB ve üye ülkelerinde iç güvenlik, kültürel güvenlik ve refah devletinin karşı karşıya bulunduğu krize bağlı olarak gelişmesi ayrıntılı bir şekilde incelenmektedir. 1980’lerden itibaren, AB’nin anayasal yapısında göç politikasına yer verilmeye başlanması, özellikle Tek Avrupa Senedi (1986), Schengen Sözleşmesi (1990) ve Avrupa Birliğini kuran Antlaşma (1992) üzerinde durularak ele alınmaktadır. Ayrıca, 1997 tarihinde imzalanan Amsterdam Antlaşması ile şekillenen Birliğin göç politikaları ile Amsterdam Antlaşması sonrasında bu alanda yaşanan gelişmelere de dikkat çekilmektedir. İkinci bölümde, 25 üye ülkeye genişleyen AB’de Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerine yönelik halihazırda uygulanmakta olan geçiş dönemi düzenlemelerine ilişkin mevcut durum ele alınmaktadır. Üyelik sonrası dönem incelendiğinde, Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerinden batıya korkulan göç “akını”nın gerçekleşmediği görülmektedir. Aksine, 2+3+2 formülü uyarınca kısıtlamalara tabi tutulan üye ülke işçilerine işgücü piyasalarını açık tutan İngiltere, İsveç ve İrlanda’nın bu kararlarından ekonomik fayda sağladıklarına yer verilmektedir. Bu nedenle, mevcut istatistiki veriler ışığında, geçiş döneminin AB-15 üye ülkelerindeki durgun ekonomi, süregelen işsizlik ve Avrupa’da hakim olan göç karşıtı söylemler çerçevesinde politik kaygılarla uygulamaya koyulduğunu öne sürmek mümkündür. Son bölümde ise, Merkezi ve Doğu Avrupa Ülkelerinin tecrübelerinden yola çıkılarak ve Türkiye’nin kendine özgü özelliklerini de göz önünde bulundurularak, işgücünün serbest dolaşımına ilişkin Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine yönelik öngörülerde bulunmak üzere Türkiye’den AB’ye gerçekleşmesi beklenen olası göç senaryoları incelenmektedir.