Yazar "Şimşek, Zeynep" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 15 / 15
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A COMMUNITY-BASED RISK REDUCTION AND RECOVERY PROGRAM; A MODEL FOR THE SYRIAN REFUGEE CRISIS(Mehmet Zafer DANIŞ, 2021) Şimşek, ZeynepWomen and children are the primary risk group in terms of secondary mortality and morbidity caused by wars and conflicts. Turkey has hosted the largest population of Syrians since 2011. In this study, it was carried out the investigation to implement a community based, culturally-sensitive risk reduction and recovery program (RRRP) for Syrian refugees who were living outside of the camps in Turkey. Quantitative and qualitative data were used for program evaluation. Antenatal and postnatal care, contraceptive demand, breastfeeding, referred cases, and self-efficacy increased significantly, while mental health symptoms decreased following the intervention (p <0.05). The results of this study indicated that the RRRP was a powerful tool to stimulate hope through the reestablishment of daily routines based on risk reduction, building positive thinking, creating social support, increasing self-efficacy, and decreasing mental health symptoms as a community empowerment program for refugees.Öğe A Macro Level Social Work Practice; Health Promotion Program for Improving the Health Status of Seasonal Agricultural Workers in Turkey(Mehmet Zafer DANIŞ, 2019) Şimşek, ZeynepThe agriculture, which is the second largest sector of employment in the world and Turkey, will maintain its importance due to the food supply and provision of input to industry. The majority labour force of sector meets the seasonal agricultural workers (SAWs). Maternal-infant and general mortality and morbidity rates were at least 3.5 times higher in MSFWs than in general population of Turkey due to lack of access public health services. We developed a macro level social work intervention including planning and policy, community capacity development and social advocacy strategies to decrease health inequalities named Health Promotion Project of Seasonal Agricultural Workers (HPPSAWs) by using an operational epidemiological design with the objectives of (1) determining the health status and predictors of ill health in designing appropriate interventions, (2) developing new mechanism for access to public health services, and 3) integration of proven interventions into the system to protect right to life of SAWs.Öğe Biyolojik Afet Olarak Covid 19 Pandemisi Özelinde Mevsimlik Tarım İşgücü ve Ailelerine Yönelik Temel Sağlık Hizmetlerinin Sunumu(2020) Şimşek, ZeynepCOVID-19 pandemisi, yaşamın olağan düzenini bozarak sağlık,sosyal ve ekonomik sorunlara yol açmış biyolojik bir afettir. COVID-19’un kontrolünde, temel hijyen ve sanitasyon kuralları ile sosyalmesafenin öncelikli olması nedeniyle mevsimlik tarım çalışanlarıve aileleri öncelikli risk gruplarından biridir. Bu nedenle, yaşamındevamı için öncelikli sektör olan tarım sektörünün ağırlıklı işgücünüoluşturan mevsimlik tarım çalışanlarına yönelik alınması gerekenönlemler diğer sektörlerden farklılık göstermektedir. Mevsimlik tarımçalışanlarında sağlıklı suya erişememe başta olmak üzere yetersizhijyen ve sanitasyon koşulları, sağlıksız barınma alanları, sağlıklıgıdaya erişim güçlüğü, zoonozlar, ulaşım araçları/tarım aletlerive makineleri, pestisit ve gübre depolama ve uygulamaları, çalışmasaatleri, ergonomik faktörler ve çalışanların yaş, cinsiyet, eğitim,gebelik, engellilik, yoksulluk gibi özelliklerine bağlı olarak dahafazla hastalanma, yaralanma ve erken ölüm riski yüksektir. Çalışmave yaşam alanlarının düzenlenmesi ve hizmete erişimlerine yönelikhalen 2017/6 Sayılı Mevsimlik Tarım İşçileri Başbakanlık Genelgesigeçerli olup, salgınla birlikte genelgeye atıfta bulunularak İçişleriBakanlığı tarafından tüm illere alınması gereken tedbirlerle ilgilitalimat gönderilmiştir. Mevsimlik tarım çalışanlarının hastalanmave erken ölümlerini önlemek için, sosyal devlet anlayışı içerisinde,sektörler arası güçlü işbirliğiyle, Toplum Sağlığı Merkezleri tarafındantemel sağlık hizmetlerine entegre, sosyal koruma ve iş sağlığı vegüvenliği hizmetlerinin yürütülmesi önemlidir.Öğe Biyolojik afet olarak covid 19 pandemisi özelinde mevsimlik tarım işgücü ve ailelerine yönelik temel sağlık hizmetlerinin sunumu(Sağlık ve Toplum, 2020) Şimşek, ZeynepÖzet: COVID-19 pandemisi, yaşamın olağan düzenini bozarak sağlık, sosyal ve ekonomik sorunlara yol açmış biyolojik bir afettir. COVID-19’un kontrolünde, temel hijyen ve sanitasyon kuralları ile sosyal mesafenin öncelikli olması nedeniyle mevsimlik tarım çalışanları ve aileleri öncelikli risk gruplarından biridir. Bu nedenle, yaşamın devamı için öncelikli sektör olan tarım sektörünün ağırlıklı işgücünü oluşturan mevsimlik tarım çalışanlarına yönelik alınması gereken önlemler diğer sektörlerden farklılık göstermektedir. Mevsimlik tarım çalışanlarında sağlıklı suya erişememe başta olmak üzere yetersiz hijyen ve sanitasyon koşulları, sağlıksız barınma alanları, sağlıklı gıdaya erişim güçlüğü, zoonozlar, ulaşım araçları/tarım aletleri ve makineleri, pestisit ve gübre depolama ve uygulamaları, çalışma saatleri, ergonomik faktörler ve çalışanların yaş, cinsiyet, eğitim, gebelik, engellilik, yoksulluk gibi özelliklerine bağlı olarak daha fazla hastalanma, yaralanma ve erken ölüm riski yüksektir. Çalışma ve yaşam alanlarının düzenlenmesi ve hizmete erişimlerine yönelik halen 2017/6 Sayılı Mevsimlik Tarım İşçileri Başbakanlık Genelgesi geçerli olup, salgınla birlikte genelgeye atıfta bulunularak İçişleri Bakanlığı tarafından tüm illere alınması gereken tedbirlerle ilgili talimat gönderilmiştir. Mevsimlik tarım çalışanlarının hastalanma ve erken ölümlerini önlemek için, sosyal devlet anlayışı içerisinde, sektörler arası güçlü işbirliğiyle, Toplum Sağlığı Merkezleri tarafından temel sağlık hizmetlerine entegre, sosyal koruma ve iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütülmesi önemlidirÖğe Cinsel İstismar Olgularına Yaklaşımın Travma Bilgili Hizmet Sunumu Açısından Değerlendirilmesi(Hacettepe University, 2024) Şimşek, Zeynep; Öncel, Leyla SamancıCinsel istismar çocuğun fiziksel, ruhsal ve sosyal iyiliğini bozan ciddi travmatik yaşantılardan biridir. Çocuğun tam iyilik halini ve güvenliğini temel alarak kontrol ve güçlenme duygusunu yeniden kazandırmak ve başa çıkma becerilerini geliştirmek için travmanın etkilerini tanıma ve değerlendirme adımıyla başlayan travma bilgili bakım geliştirilmiştir. Bu araştırmada bir Sosyal Hizmet Merkezi’nde çocuk istismarı olgularının travma bilgili hizmet sunumu açısından değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Niteliksel araştırma yöntemi ile 2019 yılında tamamlanarak arşive kaldırılmış 22 olgunun dosyası incelenmiş ve 10 sosyal çalışma görevlisiyle yarı-yapılandırılmış derinlemesine görüşme yapılmıştır. Bulgulara dayalı olarak travma bilgili sistem açısından; ihbar ve müdahale arasında geçen zaman, ruh sağlığı hizmetine erişim ve yaklaşım, travmatik yaşantılara bağlı tepkileri anlamlandırma ve yaklaşım, vaka çalışması ve yükü, kurumlar arası koordinasyon, olası travmatik deneyimleri önleme, bilgi sistemi ile çalışan sağlığı ve güvenliği alanlarında iyileştirmelerin yapılması gerektiği saptanmıştır.|Sexual abuse is one of the serious traumatic experiences that impair the physical, mental and social well-being of the child. Trauma-informed care has been developed, starting with the step of recognizing and evaluating the effects of trauma, in order to regain a sense of control and empowerment and develop coping skills based on the child's full well-being and safety. In this study, it was aimed to evaluate child abuse cases in a Social Service Center in terms of trauma-informed service delivery. With the qualitative research method, the files of 22 cases, which were completed and archived in 2019, were examined and semi-structured in-depth interviews were conducted with 10 social work staff. Based on the analysis, in terms of trauma-informed system; It has been determined that improvements should be made in the areas of time between reporting and intervention, access and approach to mental health services, approach to traumatic experiences, case work and case load, coordination between institutions, prevention of possible traumatic experiences, information system and occupational health and safety.Öğe Health Risks Management Program in Schools: An Operational Study in Türkiye(MDPI, 2023-02) Atak, Muhammed; Önal, Ayşe Emel; Şimşek, Zeynep; İşsever, HalimThis study was carried out to improve the quality of school health services with the operational epidemiology method. The study aimed to describe the current status of the School Health Protection and Improvement Program (SHPIP), the difficulties experienced during its implementation, to develop evidence-based solution methods, and to test the proposed solutions, in a district with a population of 400,513, 20.4% of which is of school age between the ages of 5–19. The “Health Risk Management Program at Schools”, which consists of the stages of putting the results into practice by sharing the results with the relevant parties, wasdeveloped. In this study, a cross-sectional research design was employed using questionnaire forms, while qualitative data were collected through the use of the phenomenological analysis method, specifically through the conduct of focus group interviews. SHPIP year-end evaluation forms of 191 schools were reviewed retrospectively, questionnaires were applied to 554 school staff and 146 family health center staff between 21 October 2019 and 21 November 2019 using the probabilistic sampling (simple random) method, and semi-structured focus group interviews were conducted with 10 school health study executives. The most common health risks in schools and the risks identified during the execution of school health services were identified. In order to eliminate the lack of in-service training, training modules for “School Health Management Teams” were developed and impact analyses were conducted. After the intervention, a significant difference was found in the compliance of schools with SHPIP, and the application of all components of the school health program increased from 10.0% to 65.6% (p < 0.05). The program has been integrated into the “School Health Protection and Improvement Program” (SHPIP) with the decisions of the District School Health Board and District Hygiene Council. © 2023 by the authors.Öğe MEVSİMLİK GENÇ TARIM ÇALIŞANLARI ÖRNEĞİNDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ ALANINDA SOSYAL HİZMET UYGULAMALARINA YAKLAŞIM(2019) Yaghmaei, Sema Nur Eşigül; Şimşek, ZeynepSosyal hizmet disiplini, çalışan çocukların artması ve çalışanların çalışma haklarına erişememesinedeniyle iş sağlığı ve güvenliği alanında müdahale araçlarını geliştirmeye başlamıştır. Tarımsektörü, çocukların en fazla çalıştığı, çalışanların temel ihtiyaçları ve çalışma yaşamının haklarınaerişiminin en sınırlı olduğu sektördür. Çalışmada genç çalışanların çalıştıkları işler ve kişi/ortamfaktörlerine ilişkin stres düzeyleri saptanarak sosyal hizmet uygulamalarını tartışmakamaçlanmıştır. Kesitsel tipte yürütülen bu araştırmada, 15-18 yaşları arasında mevsimlik tarımişlerinde çalışan 383 genç küme örneklemiyle seçilmiştir (yanıtlama hızı %95,8). Yüz yüzegörüşme yöntemiyle Sosyo-demografik Bilgi Formu ve Mevsimlik Tarım İşçiliği Stres Ölçeğidoldurulmuştur. Genç işçilerin %60’ı kadındır. Gençlerin %37’sinin okuma-yazma bilmediği ya dailkokulu bitirmediği, %95’inin 14 yaşın altında çalışmaya başladığı, yaklaşık %80’inin yaşınauygun olmayan işlerde çalıştığı, %75’inin ise en az bir kez travmatik olay deneyimlediği, %53-81,4 arasında değişen sıklıkta fiziksel, psikososyal ortam ile eğitim ve sağlık durumuna ilişkinstres yaşadıkları belirlenmiştir. Gençlerin %93,7’si çalışma saatlerinin uzun olduğunubildirmişlerdir. Genç çalışanların %93’ünün sigortasız çalıştığı ve %88,8’inin ücretini tam vezamanında alamadığı saptanmıştır. Tarım sektörü, kişi/ortam faktörlerine bağlı uzun dönemli stresin fiziksel, ruhsal ve sosyal etkileri nedeniyle çocukların çalışmaması gereken bir alandır.Çocukların çalışmaması, daha iyi risk yönetimi ve hizmete/çalışma yaşamının sunduğu haklaraerişim için mikro, mezzo ve makro düzeyde sosyal hizmet uygulamaları gereklidir.Öğe Mevsimlik genç tarım çalışanları örneğinde iş sağlığı ve güvenliği alanında sosyal hizmet uygulamalarına yaklaşım(Toplum ve Sosyal Hizmet, 2019) Şimşek, Zeynep; Yaghmaei, Sema Nur EşigülÖZET: Sosyal hizmet disiplini, çalışan çocukların artması ve çalışanların çalışma haklarına erişememesi nedeniyle iş sağlığı ve güvenliği alanında müdahale araçlarını geliştirmeye başlamıştır. Tarım sektörü, çocukların en fazla çalıştığı, çalışanların temel ihtiyaçları ve çalışma yaşamının haklarına erişiminin en sınırlı olduğu sektördür. Çalışmada genç çalışanların çalıştıkları işler ve kişi/ortam faktörlerine ilişkin stres düzeyleri saptanarak sosyal hizmet uygulamalarını tartışmak amaçlanmıştır. Kesitsel tipte yürütülen bu araştırmada, 15-18 yaşları arasında mevsimlik tarım işlerinde çalışan 383 genç küme örneklemiyle seçilmiştir (yanıtlama hızı %95,8). Yüz yüze görüşme yöntemiyle Sosyo-demografik Bilgi Formu ve Mevsimlik Tarım İşçiliği Stres Ölçeği doldurulmuştur. Genç işçilerin %60’ı kadındır. Gençlerin %37’sinin okuma-yazma bilmediği ya da ilkokulu bitirmediği, %95’inin 14 yaşın altında çalışmaya başladığı, yaklaşık %80’inin yaşına uygun olmayan işlerde çalıştığı, %75’inin ise en az bir kez travmatik olay deneyimlediği, %53- 81,4 arasında değişen sıklıkta fiziksel, psikososyal ortam ile eğitim ve sağlık durumuna ilişkin stres yaşadıkları belirlenmiştir. Gençlerin %93,7’si çalışma saatlerinin uzun olduğunu bildirmişlerdir. Genç çalışanların %93’ünün sigortasız çalıştığı ve %88,8’inin ücretini tam ve zamanında alamadığı saptanmıştır. Tarım sektörü, kişi/ortam faktörlerine bağlı uzun dönemli stresin fiziksel, ruhsal ve sosyal etkileri nedeniyle çocukların çalışmaması gereken bir alandır. Çocukların çalışmaması, daha iyi risk yönetimi ve hizmete/çalışma yaşamının sunduğu haklara erişim için mikro, mezzo ve makro düzeyde sosyal hizmet uygulamaları gereklidir.Öğe Pandemi Döneminde Doğum Sonrası Depresyon ve İlişkili Faktörler; Kesitsel Bir Araştırma(Sağlık Bilimleri Üniversitesi Etlik Zübeyde Hanım Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2023) Taş, Havvanur; Şimşek, ZeynepAmaç: Doğumsonu depresyon, yaygınlığı ve anne ve bebek sağlığı üzerinde tehlikeli sonuçları nedeniyle öncelikli bir halk sağlığı sorunudur. Bu çalışmada pandemi döneminde ölçekten elde edilen doğum sonrası depresyon prevalansı ve ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kesitsel tipteki bu araştırmanın örneklemini pandemi döneminde doğum yapan ve bebeği 1-12 aylar arasında olan çevrimiçi yöntemle ulaşılan 137 anne oluşturmuştur. Veri toplamada “Sosyo-demografik Bilgi Formu” ve “Edinburg Doğum Sonrası Depresyon Ölçeği” kullanılmıştır. Ölçekten alınan toplam puanın normal dağılım göstermesi nedeniyle; analizlerde değişkenin tipine göre pearson korelasyon testi, t testi, tek yönlü varyans analizi ve çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Annelerin yaş ortalaması 30,13±4,77’dir. Pandeminin yaklaşık birinci yılının sonunda doğum sonu depresyon prevalansı %45,4’dür. Aylık kazancın yetersizliği, annenin gebelik öncesinde ve gebelik sırasında ruhsal hastalık öyküsünün olması, bebeğin 4-6 ay arasında olması ve annenin sadece biyolojik ailesinden duygusal destek alması depresyon puan ortalamasını bağımsız olarak yükseltmektedir (p|Objective: Postpartum depression is a priority public health problem because of prevalence and dangerous consequences for maternal and infant health. In this study it was aimed to determine postpartum depression prevalance based on the scale and related factors during the pandemic period. Material and Method: In this cross-sectional study, 137 mothers whose babies were between 1-12 months were reached via online methods. “Socio-demographic Information Form” and “Edinburgh Postpartum Depression Scale” were used for data collection. Pearson correlation test, t test, one-way analysis of variance, and multiple regression analysis were used in the analyzes because of normal distribution of the total score. Results: The mean age of mothers was 30,13±4,77. The prevalence of postpartum depression at end of about 1st year of pandemic was 45.4%. Insufficient monthly income, the mother’s history of mental illness during pregnancy, having baby between 4-6 months, and the mother’s receiving emotional support only from her biological parents independently increased the mean of depression score (pÖğe PREVALENCE OF POST-TRAUMATIC STRESS DISORDER AND RELATED FACTORS IN 112 EMPLOYEES IN THE 11th MONTH OF THE PANDEMİC(Paramedik Eğitiminde Standardizasyon ve Akreditasyon Derneği, 2024) Çelen, Özge; Şimşek, ZeynepObjectives: In this study, the prevalence of post-traumatic stress disorder and associated factors among 112 employees was determined in the 11th month of the COVID-19 pandemic, with the aim of preparing for pandemics expected to increase with climate change. Material and Methods: In this cross-sectional study, 440 paramedics randomly selected, and "Socio-demographic Information Form", "Life Events Checklist" and "Post Traumatic Stress Disorder Control Form" were used for data collection. Results: 49.5% of the participants were female and the mean age was 29.9±7.34. The prevalence of Post Traumatic Stress Disorder (PTSD) was 59.8%. Multiple regression analysis showed that approximately 25% of the total PTSD score was explained independently by general health situation and socio-demographic characteristics of paramedics, 27% by crisis management skills, long working hours, lack of equipment and traffic density, and 40% by difficult life events during their professional practice intervention such as gun injuries and being attacked by gunfire, sexual assault, brutal death and causing injury/death to another person from past traumatic experiences (p<0.05). Conclusion: Based on these findings, in order to prevent/control of PTSD in paramedics; it is thought that it would be beneficial to integrate mental health monitoring system into the health and safety program and to apply regular supervision and psycho- social support interventions for high-risk groups in terms of controlling individual and occupational factors of paramedics and to include them in health services’ disaster preparedness plans.|Amaç: Bu çalışmada iklim değişikliğiyle birlikte artması beklenen pandemilere hazırlık amacıyla, COVID-19 pandemisinin 11. ayında 112 çalışanlarında travma sonrası stres bozukluğu prevalansı ve ilişkili faktörler saptanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Kesitsel tipteki bu araştırmaya rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen 440 paramedik katıldı. Veri toplamada "Sosyodemografik Bilgi Formu", "Yaşam Olayları Kontrol Listesi" ve "Travma Sonrası Stres Bozukluğu Kontrol Listesi" kullanıldı. Bulgular: Katılımcıların %49,5'i kadın ve yaş ortalaması 29,9±7,34 idi. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) yaygınlığı %59,8’dur. Çoklu regresyon analizi, toplam TSSB puanının yaklaşık %25'ini paramediklerin genel sağlık durumu ve sosyo-demografik özelliklerinin, %27'sini kriz yönetimi becerisi, uzun çalışma saatleri, ekipman eksikliği ve trafik yoğunluğunun, %40'ını ise travmatik yaşantılardan silah yaralanmalara, cinsel saldırıya, vahşice ölüme ve bir başkasının yaralanmasına/ ölümüne neden olan olaylara müdahale bağımsız olarak açıklamıştır (p<0.05). Sonuç: Bulgulara dayanarak paramediklerde TSSB'nin önlenmesi amacıyla; bireysel ve mesleki faktörlerin kontrolüne yönelik çalışan sağlığı ve güvenliği programlarına ruh sağlığı izleminin entegre edilmesinin, risk altındaki gruplara düzenli süpervizyon verilmesinin ve psiko-sosyal destek müdahalelerinin uygulanmasının, belirtilen girişimlerin afete hazırlık planlarına dahil edilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir.Öğe Şanlıurfa’da bitki koruma ürünü satış yerlerinde çalışanlarda nörolojik ve psikiyatrik semptomlar ve ilişkili faktörler(Mersin University, 2018) Beyazgül, Burcu; Şimşek, Zeynep; Sarıkaya, SunaAmaç: Ruhsal ve nörolojik bozukluklar dünyada öncelikli halk sağlığı sorunlarından biridir. Bu çalışmada, Şanlıurfa il merkezine kayıtlı bitki koruma ürünü (BKÜ) satışı yapan işyerlerinin yasal düzenlemelere uygunluğunu belirleyerek, çalışanların nöro-psikiyatrik semptomlarını ve bu semptomlarla ilişkili faktörleri belirlemek amaçlanmıştır. Yöntem: Kesitsel tipteki bu araştırmada Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi etik kurul onayı alınmıştır. Araştırmanın evrenini, 2014 yılında Şanlıurfa Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü'nden alınan listeye göre, il merkezi ve merkeze bağlı köylerde olmak üzere il merkezinde bulunan toplam 119 pestisit satış yeri oluşturmuştur. Çalışma tarama çalışması niteliğinde olup, tüm işyerlerine ulaşılması hedeflenmiş, %91.66’sına ulaşılmış, tüm çalışanlar araştırmaya dahil edilmiştir. Veri toplama aracı olarak, 6 bölümden oluşan ‘Şanlıurfa’da Pestisit Satış Yerlerinde Çalışanların Sosyo-Demografik Özellikleri ve Semptom Tarama Soru Kâğıdı’ Nörolojik Değerlendirme Ölçeği/ Q/ 16) ve Genel Sağlık Anketi (GSA/ 12) kullanılmıştır. Görüşme araçları yüzyüze görüşme ve gözlem tekniği kullanılarak doldurulmuştur. Bulgular: Araştırma 110 işyeri ve bu işyerlerinde çalışan 204 kişi üzerinde yürütülmüştür. Çalışmaya katılanların %98’i erkektir. Yaş ortalaması 36.0± 11.2 yıldır. Çalışanların %31.9’u Ziraat Mühendisi, Ziraat Teknisyeni ya da Meslek Yüksek Okulu (MYO) Bitki Koruma Bölümü mezunudur. Çalışmaya katılanların pestisit satış yerinde ortalama çalışma süresi 89.6± 91.6 aydır. İşyeri ortam faktörleri incelendiğinde, Yönetmelik maddelerinin tümüne uygun satış yerine rastlanmamıştır. Çalışanların %19.6’sı satış faaliyetlerine ek olarak, pestisit uygulama işlerinde de çalışmaktadır. Çalışanların %27’si Q16 Nörolojik Değerlendirme Ölçeği’ne göre 6 ve üzerinde, %29.9’u GSA/ 12 ölçeğine göre 1 ve üzerinde puan almıştır. Regresyon analizi sonucuna göre; nörolojik açıdan 6 ve üzerinde semptom varlığı ile pestisit uygulama ve pestisit satış yerinde çalışma süresi arasında, ruhsal semptom varlığı ile de öğrenim durumu arasındaki ilişki istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Bulgulara dayalı olarak, pestisit satışı ve uygulamasında çalışanların sağlık taramalarının yapılması ve güvenli pestisit uygulama davranışı kazandırılması ile işyeri ortam faktörlerinin kontrolü için eğitim ve denetim çalışmalarının yapılması önerilmektedir.Öğe Tarım Sektöründe Mesleki Ruhsal Hastalıklar ve Sosyal Hizmet(2021) Şimşek, ZeynepTarım sektörü, yaşamın devamı için gıda üretimi ve sanayi sektörüne hammaddesağlama açısından öncelikli sektördür. Tarımda çalışan kavramı, kendi tarımsalüretim alanında çalışanları, işverenleri / çiftlik sahiplerini, ücretli sürekliçalışanları, mevsimlik çalışanları ve birlikte yaşamaları / çalışmaları nedeniyleailenin tüm bireylerini içermektedir. Araştırmalar tarım sektöründe sağlıksız vegüvensiz yaşam ve çalışma alanları, sürekli yer değiştirme, temel ihtiyaçlara,hizmetlere ve çalışma yaşamının haklarına erişememe, hasat döneminde kötühava koşulları, sel ve kuraklığa bağlı beklenen ürünün alınamaması, makinelerinbozulması, hayvanların hastalanması, teşviklerin zamanında ve yeterli düzeydeödenememesi, çalışanların finansman yönetimi ile yeni teknolojiler konusundabilgi ve bilinç düzeyinin düşüklüğü, fiziksel sağlık sorunları, ısı (sıcak/soğuk)stresi, tarımla ilgili yasaları bilmeme, tatil günlerinin olmayışı, uzun çalışmasaatleri, azalan çiftçi sayısına karşı artan üretim talebi ile kaza veyaralanmaların ruhsal bozukluklara neden olan stres kaynakları olduğunugöstermektedir. Tarımda çalışanların işle ilgili ruhsal bozukluklarının önlenmesiiçin, risk değerlendirme ve yönetiminin fiziksel, kimyasal ve psikososyaltehlikeleri içerecek şekilde, hak temelli bir yaklaşımla sosyal korumayı da (sosyalgüvenlik, sosyal yardımlar ve sosyal hizmetler) kapsayacak şekilde yapılmasınınyararlı olacağı düşünülmektedir.Öğe Tarım sektöründe mesleki ruhsal hastalıklar ve sosyal hizmet(Toplum ve Sosyal Hizmet, 2021) Şimşek, ZeynepÖZET: Tarım sektörü, yaşamın devamı için gıda üretimi ve sanayi sektörüne hammadde sağlama açısından öncelikli sektördür. Tarımda çalışan kavramı, kendi tarımsal üretim alanında çalışanları, işverenleri / çiftlik sahiplerini, ücretli sürekli çalışanları, mevsimlik çalışanları ve birlikte yaşamaları / çalışmaları nedeniyle ailenin tüm bireylerini içermektedir. Araştırmalar tarım sektöründe sağlıksız ve güvensiz yaşam ve çalışma alanları, sürekli yer değiştirme, temel ihtiyaçlara, hizmetlere ve çalışma yaşamının haklarına erişememe, hasat döneminde kötü hava koşulları, sel ve kuraklığa bağlı beklenen ürünün alınamaması, makinelerin bozulması, hayvanların hastalanması, teşviklerin zamanında ve yeterli düzeyde ödenememesi, çalışanların finansman yönetimi ile yeni teknolojiler konusunda bilgi ve bilinç düzeyinin düşüklüğü, fiziksel sağlık sorunları, ısı (sıcak/soğuk) stresi, tarımla ilgili yasaları bilmeme, tatil günlerinin olmayışı, uzun çalışma saatleri, azalan çiftçi sayısına karşı artan üretim talebi ile kaza ve yaralanmaların ruhsal bozukluklara neden olan stres kaynakları olduğunu göstermektedir. Tarımda çalışanların işle ilgili ruhsal bozukluklarının önlenmesi için, risk değerlendirme ve yönetiminin fiziksel, kimyasal ve psikososyal tehlikeleri içerecek şekilde, hak temelli bir yaklaşımla sosyal korumayı da (sosyal güvenlik, sosyal yardımlar ve sosyal hizmetler) kapsayacak şekilde yapılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.Öğe TRAVMA BİLGİLİ KORUYUCU AİLE SİSTEMİ(Kocaeli University, 2024) Şimşek, ZeynepÖZ İhmal, istismar, ergen gebelikleri ve artan afetler gibi nedenlerle korunma gereksinimi olan çocukların sayısı artmaya devam etmektedir. Yaşanılan travmatik deneyimlere bağlı olarak çocuklarda çoklu travmaların görülme sıklığı artmakta ve travmatik stres tepkilerinin normalleşmesi için fiziksel ve psikososyal açıdan güvenli ortamlarda bakımın önemi bilinmektedir. Her ülke sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarına uygun bakım modellerini geliştirmektedir. Ancak çocukların 18 yaşına kadar bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal gelişimleri tamamlanmadığı için, ihtiyaçlarına duyarlı, birebir, sürekli ve tutarlı ilişkinin olduğu bakım modellerinde büyümeleri sağlanarak iyilik halleri korunmalı ve geliştirilmelidir. Bu nedenle yaklaşık 20 yıldır sosyal hizmet alanında travma bilgili yaklaşımlar kullanılmaya başlamıştır. Travma bilgili yaklaşım; travmanın yaygın etkisinin farkına varıldığı ve iyileşme yollarının anlaşıldığı, travma yaşayan çocuk, aile ve çalışanlarda travmanın belirti ve semptomlarının tanındığı, sistemin yeniden travmaya neden olmayan kanıta dayalı politikalar, prosedürler ve uygulamalarla şekillendirildiği hizmet sunumunu ifade etmektedir. Bilimsel çalışmalar koruyucu aile sisteminin travma bilgili bakımın ilkelerine uygun yapılandırılmasının çocukların üstün yararı açısından kabul gören bir yaklaşım olduğunu göstermektedir.|The number of children in need of protection continues to rise as a result of factors such as neglect, abuse, teen pregnancy, and disasters. Multiple traumas in children are becoming more common as a result of traumatic events, and the need of care in physically and psychosocially secure surroundings for the normalization of traumatic stress reactions is well documented. Each country develops care models appropriate to its socio-economic and cultural conditions. However, because children's physical, mental, spiritual, and social development does not end until they reach the age of 18, their well-being should be protected and improved by ensuring that they grow up in care models that are sensitive to their needs and that one-on-one continuous and consistent relationships are established. For this reason, trauma-informed approaches have been used in the field of social work for approximately 20 years. Trauma-informed care refers to the provision of services in which the widespread impact of trauma is recognized and ways of recovery are understood, the signs and symptoms of trauma in children, families, and employees who have experienced trauma are recognized, and the system is shaped with evidence-based policies, procedures, and practices that do not cause re-traumatization. According to scientific research, organizing the foster family system in line with trauma-informed care principles is an approved way for the best interests of children.Öğe Travmatik Yaşantıların Bağımlılık Tedavi Sürecine Etkisi(Erkan MOR, 2022) Tuncer, Süheyla Betül; Şimşek, ZeynepAmaç: Madde bağımlılığı öncelikli toplum sağlığı sorunlarından biridir. Bu çalışmada madde bağımlısı bireylerin ve ailelerinin yaşadıkları travmatik yaşantıların bağımlılık tedavi sürecine etkisi incelenmiştir. Yöntem: Araştırmanın örneklemini bir İlçe Sağlık Müdürlüğü Bağımlılık Birimi’nin sürveyans sisteminde kayıtlı hastalar ile özel bir hastanenin bağımlılık kliniğinde tedavi olan bireyler ve aileleri oluşturmuştur. Katılımcılara Sosyo-Demografik Bilgi Formu, Travmatik Yaşantılar Listesi ve Bağımlılık Profil İndeksi uygulanmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan toplam 82 kişinin %52,4’ünü toplum içinde yaşayanlar, %47,6’sını ise hastanede tedavi görenler oluşturmuştur. Katılımcılar 17 ile 55 yaşları arasında olup (ortanca yaş 28), %93’ü erkektir. Bireylerin %66,2’si madde bağımlılığı öncesinde, %86,2’si bağımlılık sırasında, %33,8’i ise bağımlılık tedavisi sırasında travmatik bir olay yaşadığını bildirmiştir. Travma yaşantısı olan bireylerin %85,7’si tedavi sürecinde travmatik yaşantılarıyla ilgili görüşülmediğini, yalnızca %14,3’ü psikolojik destek aldığını ifade etmiştir. Bireylerin aile üyeleriyle ilişkisinin niteliği, bağımlılık öncesi bireyin travmatik yaşantısı ve bakım verenin tedavi sırasındaki travmatik yaşantılarıyla tedaviye uyum arasında anlamlı ilişki saptanmıştır. Sonuç: Bulgular madde bağımlılığı olan bireylerde ve ailelerinde travmatik yaşantı sıklığının yüksek olduğunu, madde bağımlılığı tedavisinin travmaya duyarlı olması gerektiğini ve aile destekli psikososyal müdahalelerin geliştirilmesinin önemini düşündürmektedir.|Objective: Substance addiction is one of the primary public health problems. The aim of this study was to investigate the effects of traumatic experiences of patients who were addicted and their families on addiction treatment process. Method: The sample of the study was composed of patients registered in the surveillance system of a District Health Directorate Addiction Unit and individuals and their families treated in the addiction clinic of a private hospital. Socio- Demographic Information Form, Traumatic Experiences List and Addiction Profile Index were applied to the participants. Results: Of the 82 people participated in the study, 52.4% were those living in the community, 47.6% were hospital sample. Participants were between the ages of 17 and 55 (median age is 28), 93% of them are male. 66.2% of individuals reported that they experienced a traumatic event before substance abuse, 86.2% during addiction and 33.8% during treatment. 85.7% of individuals with trauma experience reported that they did not receive any support for their traumatic experiences at any time during the treatment process, Only 14.3% received psychological support. A significant relationship was found between the quality of the relationship with family members the traumatic event exposure before addiction, and the traumatic experiences of caregiver during treatment and compliance with treatment. Conclusion: The findings of the study show that the frequency of traumatic experiences was high in substance-addicted individuals and their families, drug addiction treatments should be sensitive to trauma and the importance of developing family-supported psychosocial interventions.