Karan, UlaşDoğan, Zelal Pelin2021-12-152021-12-152021https://hdl.handle.net/11411/4229https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=tqUiYt63sTQLTpozMJ92QuojAcSW6t5VUaExZRKJgeqHaLlaU5Qz8uxrCapDb1SjÖZET: Temel hak ve özgürlükleri koruyucu ulusal ve uluslararası organlar, bireysel başvuru mekanizmasının önemi ve giderek daha fazla kullanılması sonucu kapasitelerini aşan bir iş yükü sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. İş yükü sorunu bu koruma mekanizmalarının etkililiği konusunda endişeler yaratmış ve uzun vadede etkililiğin devamını sağlamak için tedbirler alınmasını gerektirmiştir. Alınan bu tedbirler kapsamında, mahkemelerin ve diğer yargısal organların kapasitelerinin artırılmasının yanında bireysel başvuruların kabul edilebilirlik kriterleri de değiştirilmiştir. Kökeni Roma Hukuku’na dayanan de minimis non curat praetor ilkesi anayasa yargısı ve uluslararası insan hakları hukukunda bu iş yükü sorununu çözmeye yönelik bir kriter olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu kabul edilebilirlik kriterine göre başvurucunun temel hak ve özgürlükleri koruyucu ulusal ve uluslararası mekanizmalar önünde ileri sürdüğü şikâyetlerinin esasının incelenebilmesi için yalnızca mağdur statüsünün bulunması yeterli değildir, bu mağduriyetin önemli de olması gerekmektedir. Önemli zarar ölçütü olarak adlandırılabilecek bu kabul edilebilirlik kriterine göre, bir başvurunun önemli olup olmadığına karar verirken yargı organları ve hakimler geniş bir takdir payına sahiptir. Uluslararası insan hakları hukukunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru usulünde, anayasa hukukunda Almanya ve İspanya’da anayasa şikâyeti usulünde uzun bir süredir uygulanmakta olan bu ölçüt, Türkiye’de ise Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru usulünün kabulünden itibaren Türk Anayasa Hukuku’nda yer almaktadır. Bu tez çalışmasında, önemli zarar ölçütünün karşılaştırmalı hukuk ve Türk Anayasa Hukuku’ndaki bireysel başvuru usulünde uygulanmasının kapsam ve koşulları incelenmiştir. Mahkemelerin içtihatları ışığında yapılan bu incelemede, ölçütün getirilmesine sebep olan iş yükü sorunu, istatistiki veriler ve reform çalışmaları çerçevesinde tartışılmıştır. Çalışmanın amacı, ölçütün uygulamasının kapsamını ortaya koymak ve iş yükü sorununun çözümündeki etkisini ve sonuçlarını incelemektir. Çalışmada, kavramın muğlaklığı dikkate alınarak önemli zarar ölçütünün kapsamı belirsiz bir uygulamasının olduğu, bireylerin adalete doğrudan erişimini kısıtladığı ve iş yükü sorununun çözümünde başarısız olduğu savunulmaktadır.ABSTRACT: National and international bodies protecting fundamental rights and freedoms have faced a workload that exceeds their capacities as a result of the importance of the individual application mechanism and its increasing use. The workload problem has raised concerns about the effectiveness of these protection mechanisms and required measures to be taken to guarantee the long-term effectiveness. Within the scope of these measures, the admissibility criterion of individual applications was changed, as well as the capacities of courts and other judicial bodies were increased. The de minimis non curat praetor principle, whose origin is based on Roman Law, has been introduced as a criterion to solve this workload problem in the constitutional jurisdiction and international human rights law. According to this admissibility criterion, to examine the merits of the complaints alleged by the applicant before the national and international mechanisms protecting fundamental rights and freedoms, it is not enough to have victim status alone, this victimhood must also be significant. According to this admissibility criterion, judicial bodies and judges have a wide margin of appreciation when deciding whether an application is significant or not. This criterion, which has been applied for a long time for the individual application procedure to the European Court of Human Rights in international human rights law and the constitutional complaint procedure in Germany and Spain in constitutional law, has also been included in the Turkish Constitutional Law since the adoption of the individual application procedure to the Constitutional Court in Turkey. In this thesis, the scope, and the conditions of the application of the significant disadvantage criterion in comparative law and in the individual application procedure of the Turkish Constitutional Law have been examined. The workload problem, which leads to the adoption of this criterion, is discussed within the framework of statistical data and reforms in this examination which has been carried out in the light of the jurisprudence of the courts. The purpose of this study is to show the scope and the application of the criterion and to examine its effect on the solution of the workload problem. Based on the ambiguity of the criterion, this study argues that the significant disadvantage criterion has an uncertain scope, thus restricting individuals' direct access to justice and failing to solve the workload problem.trinfo:eu-repo/semantics/openAccessBireysel başvuruanayasa şikâyetikabul edilebilirlik kriterleriönemli zararde minimisIndividual applicationconstitutional complaintadmissibility criterionsignificant disadvantageBireysel başvuru usulünde önemli zarar ölçütüThe significant disadvantage criterion in the individual application procedureMaster Thesis699125