LL.M / MA in Law (Business Law/Human Rights Law)
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Kişisel verilerin korunmasında hesap verebilirlik araçları: davranış kuralları ve sertifikasyon(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Çelik, İlayda; Kaya, Mehmet BediiÖZET: Bilgi ve iletişim teknolojilerinde özellikle son çeyrek yüzyılda yaşanan gelişmeler, önceki dönemlere kıyasla daha yüksek hacimli kişisel verilerin işlenmesi, işlenen kişisel verilerin çeşitliliği artması ve sınır ötesi aktarımlar dâhil olmak üzere kişisel verilerin dolaşımının yoğunlaşması ve hızlanmasına vesile olmuştur. Dijitalleşmedeki artış ile kişilerin bilgiye erişimi imkânı ve ilgili kişilerin kişisel verilerinin güvenliği konusundaki hassasiyeti artmış, kişisel verilerin takibi ve kontrolü güçleşmiştir. Kişisel verilerin bu kadar büyük ölçekte ve hızda işlenmesi, beraberinde veri işleme faaliyetlerinin hukuka uygunluğunun denetlenmesi bakımından güçlükler ortaya çıkarmaktadır. Bilhassa kişisel verilerin hukuka uygun olarak işlenip işlenmediğinin gözetiminden sorumlu veri koruma otoritelerinin zaman ve maliyet anlamında daha yönetilebilir ve belirli bir standarda dayalı çözümlere ihtiyaç duyması kaçınılmazdır. Kişisel veri işleme süreçlerinin kompleks hale gelmesi yürürlükteki kişisel verilerin korunması mevzuatına uyumun ötesine geçilerek bu uyumluluğun yetkili kuruluşlar nezdinde ispat edilebilir hale gelmesini gerektirmektedir. Avrupa Birliği’nin veri koruma alanındaki öncü düzenlemesi olan 95/46 sayılı Direktif’in yeni tehditler karşısında kişisel verilerin etkin şekilde korunması ihtiyacını karşılayamaması üzerine, 2016/679 Sayılı Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü (“GVK Tüzüğü”) yürürlüğe konulmuştur. GVK Tüzüğü, kişisel veri koruma hukukuna kazandırdığı hesap verebilirlik ilkesiyle kişisel verilerin korunmasında temel bir paradigma değişikliğine gitmiştir. Bu çalışma ile “hesap verebilirlik ilkesi ışığında veri koruma mevzuatına uyumluluk nasıl ispat edilebilir ve ispat için hangi araçlar kullanılabilir?” sorularına cevap aranmaktadır. Çalışmada GVK Tüzüğü’ndeki hesap verebilirlik ilkesinin kapsamı, bu ilkeyi uygulamak için getirilen temel araçların niteliği, bilhassa da davranış kuralları ve sertifikasyon araçlarının temel çerçevesi ele alınacaktır.Öğe 6098 sayılı Türk borçlar kanunu uyarınca konut ve çatılı işyeri kiralarında kira bedelinin belirlenmesi ve uyarlanması(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Özkale, Irmak; İnceoğlu, Mehmet MuratÖZET: Türkiye tarihinde sosyal ve ekonomik açıdan yaşanan değişimler ve nüfus artışları, kişilerin barınmak için konut ve ticari faaliyetlerini yürütebilmek için işyeri ihtiyaçlarının artmasına yol açmış ve bu ihtiyaçların kira sözleşmesiyle giderilmesi yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Bu kapsamda kanun koyucu bu kira sözleşmelerine özellikle kira bedeline yönelik olarak müdahalelerde bulunmuştur. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı, kira bedelinin belirlenmesine ilişkin özel kurallar getiren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 344. maddesi ve bu düzenlemenin birlikte uygulama alanı bulduğu 345. maddesinin detaylı olarak incelenmesi ve kira bedelinin tespiti davası ile kira sözleşmesine ilişkin uygulamada sık karşılaşılan davalardan biri olan uyarlama davası arasındaki farkların ortaya konulmasıdır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, kira sözleşmesi ve kira sözleşmesi kapsamında tarafların asli edimlerinin neler olduğuna, bu asli edimlerden biri olan kira bedelinin kapsamına, ödenmesine ilişkin özelliklere ve belirlenmesinde kural olan sözleşme özgürlüğü ilkesi ile bunun sınırlarının neler olduğuna değinilmiştir. İkinci bölümde, konut ve çatılı işyeri kiralarında kira bedelinin belirlenmesine ilişkin 344. maddenin uygulama alanı ve bu hüküm dahilinde getirilen kurallar, güncel ekonomik gelişmeler ve yasal değişikler ışığında açıklanmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise, kira bedelinin tespiti davası açılırken dikkate alınması gereken kuralların yer aldığı 345. maddeye ilişkin esasların aktarılması hedeflenmiş, kira bedelinin tespiti davası ile uyarlama davasının farklarının kira sözleşmesi özelinde ortaya konulabilmesi adına uyarlama davasının temelini oluşturan 138. maddenin şartlarına ve uygulanmasına ilişkin genel açıklamalara yer verilmiştir. Çalışma, ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra doktrin görüşleri ve Yargıtay içtihatları incelenerek hazırlanmıştır.Öğe Adi ortaklıkta yönetim ve temsil(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Karatay, Ela; İnceoğlu, Mehmet MuratÖZET: Tezin konusu olan adi ortaklıkta yönetim ve temsil; ilgili kanun hükümleri, yargı kararları ve doktrin görüşleri ve uygulamadaki ihtiyaçlar çerçevesinde üç bölümde ele alınmaktadır. Birinci bölümde, adi ortaklığın temel esasları incelenmekte olup; adi ortaklık kavramı ve unsurları, adi ortaklıkla ilgili kanuni düzenlemeler, adi ortaklık hükümlerinin uygulama alanı ve adi ortaklığın tüzel kişiliği olmamasının sonuçları ile adi ortaklığın benzer hukuki kurumlardan farkları konularına yer verilmektedir. İkinci bölümde, adi ortaklıkta yönetim ele alınmakta olup; adi ortaklıkta yönetim yetkisinin sağlanması, adi ortaklıkta yönetim yetkisinin kapsamı, olağan ve olağan dışı işler, temel işlemler ve ortaklık kararları konularına yer verilmektedir. Adi ortaklıkta yönetimde temel ilkeler, yöneticiler ile diğer ortaklar arasındaki vekalet ilişkisi, adi ortaklıkta yöneticilerin hak ve yükümlülükleri konularına yer verilmektedir. Adi ortaklıkta yönetim yetkisinin sınırlandırılması, kaldırılması ve sona ermenin sonuçlarına yer verilmektedir. Adi ortaklıkta tasfiye sürecinde yönetim konusuna yer verilmektedir. Üçüncü bölümde ise adi ortaklıkta temsil ele alınmakta olup; adi ortaklıkta temsil, adi ortaklıkta temsil yetkisinin sağlanması, adi ortaklıkta temsil yetkisinin kapsamı, doğrudan ve dolaylı temsil, adi ortaklık temsil yetkisinin sona ermesi, yetkisiz temsil, adi ortaklıkta ticari temsil konularına yer verilmektedir.Öğe Doğu Türkistan toplama kampları bağlamında Çin Halk Cumhuriyeti’nde insan hakları sorunları(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Çiçek, Ayşe Beyza; Tarhanlı, TurgutÖZET: 1949 senesinde Çin Halk Cumhuriyeti’nin özerk bir bölgesi olduğu ilan edilen Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde (Doğu Türkistan'da) mukim insanlar, tarih boyunca Çin hükûmetinin sert ve hukuksuz politikalarına maruz kalmışlardır. Bölgede uygulanan din, dil, kültür, eğitim, nüfus, ekonomi gibi alanlardaki politikalar, Doğu Türkistanlılara yönelik nesillerdir süren bir asimilasyona dönüşebilmektedir. 2017 senesinde kurulan Sincan Mesleki Eğitim ve Öğretim Merkezleri’ne “terörizm ve aşırıcılıkla mücadele” kapsamında rızaları gözetilmeksizin alınan Doğu Türkistanlılar, bu bağlamda, sıkı bir “eğitim”den geçirilmektedirler. Eğitim içeriğinde Çince, mesleki beceriler ve hukuk dersleri gibi bir müfredatı olan bu kurslar, dikenli tellerle çevrili yüksek duvarlar ve gözetleme kuleleri bulunan arazilerde bulunmaktadır. Bu merkezler iç ve dış mekânsal özellikleri ve “tutukluların” gündelik yaşamları göz önüne alındığında bir “eğitim yuvası” olmaktan çok toplama kampı karakteri göstermektedir. Doğu Türkistanlılar, bu kamplarda fiziksel ve psikolojik olmak üzere zalimane, insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamelelere uğramaktadırlar. Bölgede, sistematik olarak zorla doğum kontrolleri, zorla çalıştırmalar, çocukların ailelerden koparılması, “ikiz aile” projesi ve benzeri gibi politikalar sürdürülerek Doğu Türkistanlılara yönelik ciddi hak ihlallerinde bulunulmaktadır. Bu tez çalışması kapsamında, Çin Halk Cumhuriyeti’nin, Doğu Türkistan’da başta Uygur Türkleri olmak üzere azınlıklara karşı, mezkûr kamplarda ve dahi dışında sürdürülen hak ihlalleri hususunun değerlendirilmesi hedeflenmektedir.Öğe Ceza hukuku bağlamında mobbing(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Altundağ, Tutku Gülce; Sevdiren, ÖznurÖZET: Günümüz rekabetçi iş dünyası ve karmaşık dinamiklerinde, işyerinde insan onurunun korunması temel bir hak olarak ortaya çıkmış hem çalışanları hem de işverenleri psikolojik tacizden uzak bir ortam inşa etmeye zorlamıştır. Böylece, insan değerine saygı duyan ve iş barışını sağlamayı hedefleyen bir ortamın yaratılması zaruri hale gelmiştir. Bu anlamda mobbing olarak da ifade edebileceğimiz söz konusu psikolojik taciz olgusu genel olarak, iş yerinde hedef alınan kişiye karşı tekrarlanan düşmanca eylemler, kötü muamele, tehdit, şiddet ve aşağılamayı içermekte, anlık çatışmalardan veya anlaşmazlıklardan daha geniş bir kapsamı ifade etmekte ve bir kişinin mobbing davranışlarının hedefi haline gelmesiyle başlayan sistematik bir süreci temsil etmektedir. Bu araştırmanın merkezinde, mevcut yasal tedbirleri değerlendirerek ve insan onuruna yakışır çalışma koşulları ilkesinin önemini göz önünde bulundurarak, mobbingin Türk Ceza Hukuku sistemi içerisinde bağımsız bir suç türü olarak düzenlenip düzenlenmemesi gerektiği değerlendirilmektedir. Sonuç olarak, yasal olarak kavranabilir bir olgu olarak kapsamlı bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunmayı ve Türkiye’deki bu yaygın sorunla etkili şekilde mücadele etmesinin değerlendirilmesini amaçlayan çalışma, özellikle ceza hukuku bağlamında mobbinge odaklanmakta ve kavramın hukuki boyutlarını, suç oluşumunu ve cezalarını Türk Ceza Hukuku çerçevesinde analiz etmektedir. Tez, giriş ve sonuç bölümleri haricinde üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Türk hukukunda mobbingin teorik incelemesi yapılmakta, tarihsel arka planı, kavramsal temelleri ve ayrıntılı unsurları ele alınmaktadır. İkinci bölüm, mobbingin ulusal ve uluslararası düzeydeki yasal çerçevesini incelemekte, böylece küresel perspektife ve Türk mevzuatı için potansiyel sonuçlara ışık tutulmaktadır. Son olarak, üçüncü bölümde, mobbing farklı suç türleri merceğinden incelenmekte, faillerin cezai sorumluluğu ve karşılaşabilecekleri potansiyel hukuki sonuçlar araştırılmaktadır.Öğe Anonim şirketlerde yetki devri ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna etkisi(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Küçüktuncay, Fatma; Okutan Nilsson, GülÖZET: Çalışmamızda yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisini devretmesi halinde, bu devir neticesinde sorumluluğunun ne şekilde sınırlanacağı ve yönetim kurulu üyelerinin yetkiyi devralan kişilerin işlemleri bakımından göstermeleri gereken özen yükümlülüğünün kapsamı ile ilgili görüşler değerlendirilmiştir. Tezimiz dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde anonim şirketlerde yönetim kurulunun genel anlamda yetkileri ve yetki devri kavramı ele alınmıştır. İkinci bölümde yönetim kurulunun yönetim yetkisini TTK m. 367 çerçevesinde devretmesinin ne anlama geldiği ve bu devir işleminin hangi koşullarla yapılabileceği ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise yönetim kurulunun temsil yetkisinin kapsamı, sınırlandırılması ve TTK m. 370/2 çerçevesinde temsil yetkisinin devri ve TTK m. 371/7 bağlamında sınırlı yetkili temsilci tayininin temsil yetkisinin devrinden farkları incelenmiştir. Çalışmamızın son bölümünde ise yönetim kurulunun yönetim ve temsil yetkisini devretmesi durumunda bu devredilen yetkilerin murahhaslar tarafından kullanılması neticesinde meydana gelebilecek zararlardan yönetim kurulu üyelerinin ve murahhasların hangi koşullarla ve ne ölçüde sorumlu olacakları incelenmiştir.Öğe Sinema eserlerinde müzik kullanımından doğan hukuki sorunlar(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Hassas, Sinan; Çataklar, EdaÖZET: Müzik, sinemanın daha ilk yıllarından bu yana, gerek sessiz film döneminde sinema salonlarında canlı olarak gerekse de tekniğin gelişmesi sonrası görsel kayıt ile birlikte sinemada kendine yer bulmuştur. Sanatsal ve ticari olarak sinemada müzik kullanımı ne derece önem arz etmekteyse de bu eserlerin yaratıcıları ile hak sahiplerinin fikri haklarının korunması bir o kadar önemlidir. İşte bu çalışmamızın konusu da müzik kullanımına yer verilen sinema eserlerinde, bu kullanımların hukuki temelinin tespit edilmesi ve hem sinema eseri sahipleri hem de müzik eseri sahipleri ile diğer hak sahipleri bakımından bu tür kullanımlar nedeniyle doğabilecek hukuki sorunların aydınlatılmasıdır. Bu doğrultuda öncelikle ortaya konan yaratımların Türk Hukuku kapsamında sinema eseri olarak kabul edilmesinin şartları ile hangi tür yaratımların sinema eseri olarak değerlendirilebileceğine değinilecektir. Aynı yönde müzik eserleri ve müzik eserlerine dair tartışmalı hususlar öğretideki farklı görüşler de dikkate alınarak irdelenecektir. Bu kapsamda literatürde yer alan temel ve yardımcı kaynaklardan faydalanılmıştır. Sinema eserlerinde müzik kullanımından doğan hukuki sorunlar ise; öğretide tartışmalı olan hususlar yanında, ağırlıklı olarak yargı kararlarına yansımış uyuşmazlıklar üzerinden bir inceleme yapılarak tespit edilmeye çalışmış, bu doğrultuda işbu çalışmamızda değindiklerimiz ile sınırlı olmayacağı aşikar olsa da genel olarak bu sorunların; özgün müziğin sinema eserinde kullanımı ve özgün müzik bestecisinin eser sahipliği, senkronize edilmek suretiyle müzik eserlerinin sinema eserlerinde kullanımı, hukuki niteliği tartışmalı video klipler, reklam filmleri, sinema eserinin canlı müzik eşliğinde gösterimi, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler ile izinsiz kullanımlar neticesinde doğduğu sonucuna varılmıştır.Öğe Hayasızca hareketler suçu(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Akbay, Erkin; Sevdiren, ÖznurÖZET: İnsanlık tarihinin başından itibaren cinsellik önemli bir gündem olmuştur. Cinselliğin sınırlarının çizilmesi zor olsa da genel ahlak kavramı altında sıklıkla bir sınırlandırma sebebi olarak kendisini var etmiştir. Toplum düzeninin belirlenmesinde büyük bir etken olan genel ahlak kavramına, içerisinde bulunulan dönemin şartlarına göre çok çeşitli tanımlar getirilmiştir. Genel ahlakın geniş ya da dar yorumlanması toplumdaki davranış şekillerini de doğrudan etkilemiştir. Genel ahlak sınırlandırmalarının bir uzantısı olarak da toplum içinde yapılması gereken ve yapılmaması gereken kurallar doğmuştur. Alenen cinsel ilişkiye girmek ve teşhirciliğin yapılmaması gereken davranışlar olması bu sınırın bir göstergesidir. Alenen cinsel ilişkiye girmek ve teşhircilik her ülkede suç olarak düzenlenmemiş olsa da TCK’da hayasızca hareketler başlığı altında 225. maddede suç olarak tanımlanmıştır. Hayasızca hareketler suçunun inceleceği çalışmamızın genel ahlak kavramı ve ilgili kavramların tanım çeşitliliğine yer verilecektir. Hayasızca hareketler suçu ile ilgili olan müstehcenlik suçu ve Askeri Ceza Kanunu’ndaki düzenleme çalışmanın ikinci bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Üçüncü bölümde ise hayasızca hareketler suçunun unsurları ve uygulamadaki yansıması bulunmaktadır. Çalışma konusu suçun belirlilik ilkesi ile ilişkisi ve ceza hukukundaki bulunması gereken yer çalışmanın temel tartışmasını oluşturmaktadır.Öğe Alacağın devrinde garanti sorumluluğu(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) İlikçi Er, Burçin Deniz; İnceoğlu, Mehmet MuratÖZET: Alacağın devri işlemi üç köşeli bir ilişkidir. Bu ilişki içerisinde alacağını devreden, alacağı devralan ve borçlu bulunmaktadır. Alacağın devri günümüzde sıkça başvurulan bir kurumdur. Uygulamada pek çok amaçla alacak, alacağı devreden tarafından alacağı devralana devredilmektedir. Bu kapsamda alacağın devri işlemi ivaz karşılığı ya da ivaz karşılığı olmaksızın yapılabilir. Çalışmamızın konusunu alacağın devrinin tanımı, şartları ve devirden kaynaklanan yükümlülükler oluşturmaktadır. Alacağın devrinde garanti sorumluluğu ivazlı devirler kapsamında karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada uyarınca amacımız alacağın devri kurumunda garanti sorumluluğunun kapsamını ele almaktır. Çalışmamız Türk hukukuna göre ele alınmış olup, doktrinde yer alan görüşlerden ve Yargıtay kararlarından yararlanılmıştır. Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır. Bu kapsamda birinci bölümde alacağın devrine ilişkin genel bilgiler, ikinci bölümünde alacağın devrinde garanti sorumluluğu ve son bölümde ise alacağın devrinde garanti sorumluluğunun sonuçları yer almaktadır. Çalışmamızın, Türk Borçlar Kanunu kapsamında alacağın devri işleminin ve ivazlı olarak yapılan alacağın devri işlemlerinde garanti sorumluluğunun tanımı, kapsamı ve sonuçlarının anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşünüyoruz.Öğe Türk Ceza Kanunu'nda göçmen kaçakçılığı suçu(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Tunç, Çağlar; Sevdiren, ÖznurÖZET: Disiplinler arası niteliği gereği, pek çok bilim dalında, farklı yönleriyle incelenen göç kavramının ceza hukukundaki görünümlerinden biri de göçmen kaçakçılığı suçudur. Bu suç, TCK’nın Uluslararası Suçlar başlıklı kısmında, 79. maddede düzenlenmektedir. Sınıraşan niteliğiyle çoğunlukla organize şekilde işlenen göçmen kaçakçılığı suçu, tüm dünyada görülebilen küresel bir soruna işaret etmektedir. Hem düzensiz göç hareketleri hem de buna bağlı olarak gelişen göçmen kaçakçılığı faaliyetleri, devletler tarafından sıklıkla bir güvenlik tehdidi olarak algılanmaktadır. Ancak göçmen kaçakçılığı faaliyetleri, yalnızca devletlerin güvenliğini değil, başta yaşam hakkına ve vücut dokunulmazlığına dair riskler olmak üzere göçmenlerin güvenliğini de olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle, sorunla mücadele edilmesi için, Palermo Sözleşmesi ve bu Sözleşme’ye ek Göçmen Kaçakçılığına Karşı Protokol, taraf devletlere göçmen kaçakçılığının suç olarak düzenlenmesi başta olmak üzere çeşitli yükümlülükler yüklemiştir. Türk Ceza Hukuku’nda da sözleşmeye uygun olarak göçmen kaçakçılığı faaliyetleri suç haline getirilmiştir. Bu çalışmada, bir yandan göçmen kaçakçılığı suçu, Türk Ceza Kanunu bağlamında incelenirken bir yandan da devletin güvenliğine ve insan güvenliğine dair yaklaşımlar ışığında bir incelemeye tabi tutulmaktadır.Öğe Kesişimsellik: tarihi, gelişimi ve Birleşmiş Milletler'deki yansımaları(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Seçkin, Yağmur; Muratoğlu Kaçar, CansuÖZET: Bu çalışma kesişimsellik kavramına odaklanır. Kavramın tarihini, gelişimini ve günümüzde insan hakları hukuku alanındaki yansımalarını Birleşmiş Milletler üzerinden inceler. Siyah feminizmin ürünü olarak kesişimsellik fikirlerinin kökeni 1800’lerdeki ırkçılık karşıtı ve oy hakkı mücadelelerine kadar uzanır. Bu dönemdeki siyasi çatışmaları ve Siyah kadınların bu çatışmalar içindeki konumlarını anlamak kavramın kökenini açıklamak için gereklidir. Dolayısıyla bu çalışma başlangıç noktasını Birinci Dalga Feminizm içinde anaakım feminizme karşı Siyah kadınların durumuna dayandırır. Bir kavram olarak gelişmeden önce kesişimselliğin hangi terimlere başvurularak ifade edildiğinin izi Siyah kadınların metinlerinde sürülür. Kimberle Crenshaw tarafından kesişimsellik kavramının dolaşıma sokulmasını takiben toplumsal hareketlere ve ayrımcılığa kesişimsel yaklaşımın ne ifade ettiği incelenir. Buradan yola çıkarak kesişimselliğin tahakküm ilişkilerinin incelenmesine ve dönüştürülmesine odaklanan yapısının hukukta nasıl karşılık bulduğuna ve bulacağına bakılır. İnsan hakları alanına hakim olan tek yönlü bakış açıları ayrımcılıkla mücadelede yetersiz kalır. Çünkü bu anlayış insan haklarını kompartımanlara böler. Cinsiyet, ırk, etnik köken, cinsel yönelim gibi ayrımcılık zeminleri birbirlerinden ayrıştırılarak ele alınır. Ancak kesişimsellik ayrımcılık zeminlerini birbirlerini kuran etkileşimli yapılar olarak ele alır. İnsanı oluşturan kimliklerin birbirinden ayrılamaz olduğunu vurgular. Böylelikle ayrımcılıkla mücadele konusunda insan hakları alanında paradigma değişiminin anahtarını sunar. Keza 2000’lerden günümüze BM yapısında kesişimselliğin anaakımlaşması bize bunu göstermektedir.Öğe Kolombiya’da barış için özel yargı: geçiş dönemi adaleti kapsamında bir analiz(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2023) Koç, Gizem; Çapan, AlişanÖZET: Geçiş dönemi adaleti, toplumların çatışma sonrası süreçte geçmişte yaşanan hak ihlallerini ele alması ve daha demokratik, adil ve barışçıl bir yaşamı kurması bakımından önemli role sahip, çok disiplinli ve literatürde çok çeşitli tartışmalara konu olan bir kavramdır. Kolombiya Hükümeti ile FARC-EP arasında elli yılı aşkın süredir devam eden ve 220.000 binden fazla kişinin ölmesine ve çok ciddi insan hakları ihlallerine neden olan silahlı çatışma, dört yıl süren müzakere sürecinin ardından, 2016 yılında imzalanan bir barış anlaşması ile sona ermiştir. İşbu Anlaşma kapsamında oluşturulan Kapsamlı Sistem adlı geçiş dönemi adaleti sisteminin yargısal bileşeni olan Barış İçin Özel Yargı bu tez çalışmasının odak noktasını oluşturmaktadır. Bu tez çalışmasında, öncelikle Geçiş Dönemi Adaleti kavramı incelenecek, devamında Kolombiya barış süreci kapsamında oluşturulan kapsamlı geçiş dönemi adaleti sistemine genel bir bakış sunulacaktır. En nihayetinde ise, Barış İçin Özel Yargı organının özgün ve alternatif yaptırım sistemi, bu sistemin şartları, sınırları gösterilecek; ardından başta devletin ciddi suçlarının sorumlularını cezalandırma yükümlülüğü ile barış hedefleri arasındaki denge sürecinin karmaşıklığı ışığında alternatif yaptırım sistemi olmak üzere, komuta sorumluluğu ve üçüncü taraf sorumluluğu gibi tartışmalı bazı konular incelenecektir. Çalışmanın amacı, geçiş dönemi adaleti çerçevesinde oluşturulan bu özgün yargısal sistemi ve sistemin tartışmalı bazı yönlerini inceleyerek, dünyadaki diğer çatışmalar ve geçiş süreçlerinin ardından barış inşası ve hesap verilebilirlik tartışmaları bakımından nasıl bir emsal oluşturabileceğini ortaya koymaktır. Bu çalışmada, henüz uygulama aşamasında olan bu özel yaptırım sisteminin tüm bu tartışmalı yönlerine ve eksikliklerine rağmen, hayalleri somutlaştıran, umut veren ve çözüm arayan yapısı ile ülkede istikrarlı bir barışı sağlamak için önemli bir şans olduğu sonucuna varılmıştır.Öğe Sivil toplum kuruluşlarının profesyonelleşmesi: sivil toplumun dönüşümü(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Okcebe, Mert; Kalem Berk, SedaÖZET: STK'lar, yurttaşların gönüllü olarak karar alma süreçlerine katıldığı birimler olarak işlev görmeleri nedeniyle katılımcı demokrasinin temel aktörleri olarak görülmüştür. Ancak sivil toplum alanının profesyonelleşmesi teknikleşmeyi, uzmanlaşmayı ve bürokratikleşmeyi beraberinde getirmiştir. Profesyonelleşmeye ilişkin söz konusu dönüşüm sivil toplum alanında faaliyet gösterme biçimini değiştirmektedir. Araştırma, sivil toplum alanının profesyonelleşmesini ve sivil toplum alanına içkin olan gönüllülük ve aktivizmin profesyonelleşme ile nasıl bir ilişki halinde olduğunu anlamaya çalışılmaktadır. Bu çalışmada, Pierre Bourdieu'nün alanların profesyonelleşmesini incelemeye yönelik çalışmalarda elverişli olan kavramları kullanılmıştır. Konu temelli STK'ların yönetim odaklı pozisyonlarında çalışan profesyonel STK çalışanları ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yapılmıştır. Görüşülen kişilerin anlatıları incelendiğinde, daha önce gönüllü olanlarla olmayanlar arasında ve uluslararası STK'larda çalışanlar ile yerel STK'larda çalışan profesyonellerin anlatıları arasında bazı noktalarda önemli farklılıklar olduğu görülmüştür. Ancak genel olarak profesyonelleşmenin gönüllülük ve aktivizm açısından hem avantajlarının hem de dezavantajlarının olduğu tespit edilmiştir. Profesyonelleşmenin sivil toplumdaki faaliyetlerin standart ölçüler üzerine temellendirilmesini ve hesap verebilirliğini sağlaması açısından olumlu bir yanı söz konusudur. Ancak, kendilerini aktivist olarak tanımlayan görüşülenlerin, bu etkiyi olumlu olarak tanımlama konusunda daha şüpheci oldukları görülmektedir. Bu bakış açısına göre iş yapış biçiminin bu şekilde değişmesi STK'ların özel sektördeki şirketlere benzemesine neden olabilmektedir. Ayrıca profesyonelleşme profesyonel aktivistler için genellikle ulaşılması zor olan hedef gruplara ulaşma gücü verdiği için de bir avantajdır. Öte yandan, profesyonelleşmenin bir dezavantajı profesyonel olmanın aktivistleri çalıştıkları STK'ya ve sivil toplum alanındaki diğer aktörlere karşı bağımlı kılmasıdır.Öğe Hamiline yazılı pay senetlerinin merkezi kayıt kuruluşuna bildirimi ve yeni düzenlemelere göre hamiline yazılı pay senetlerinin devri(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Gürdal, Gülce; Çelikboya, KeremÖZET: Anonim şirket, sermayesinin paylara bölünmüş olması, pay sahiplerine sınırlı sorumluluk tanıması ve pay sahiplerine sermayelerini piyasada rahatlıkta dolaşıma konu etme imkânı tanıması bakımından en çok tercih edilen sermaye şirketlerinden biridir. Anonim şirketler, kanuni terimine de adını veren anonim özelliği sayesinde pay sahiplerine kimlikleri gizli tutabilme kalabilme avantajı sağlamaktadır. Anonim şirketlere bu anonim özelliğini veren unsur ise hamiline yazılı pay senetleridir. 31 Aralık 2020 tarihinde yürürlüğe giren 7262 sayılı Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun ile Türk Ticaret Kanunu’nda hamiline yazılı payların bu niteliğini etkileyen birtakım değişiklikler yapılmıştır. Buna göre artık hamiline yazılı pay senetlerinin basımı ve dağıtılması ile devri halinde Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) nezdinde bildirimde bulunulması gerekmektedir. Bununla birlikte mevcut hamiline yazılı pay sahiplerinin sahip oldukları pay senetlerini ve kimlikleri şirkete ifşa etmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde hamiline yazılı pay senedinin sahibi paya bağlı haklarını kullanamayacaktır. Mali Eylem Görev Gücü (FATF) düzenlemeleri ve Türkiye’nin değerlendirme raporları kapsamında düzenlenen 7262 sayılı Kanun ile getirilen değişiklikler sonucunda hamiline yazılı pay senedi sahiplerinin anonim kalma imkanları zayıflamış bu sebeple de anonim şirketin artık anonim niteliğe sahip olup olmadığı konusunda soru işaretleri oluşmuştur. Bu sebeple bu çalışmamızda söz konusu düzenlemeler kaydi sistem ve Türk Ticaret Kanunu’nda benzer sonuçlar veren durumlar karşılaştırılarak incelenmiş ve MKK bildiriminin fonksiyonu ve niteliği tespit edilmiştir. Çalışmamızın konusu hamiline yazılı pay senetleri ve bunların MKK bildiriminden oluşmakla birlikte yeri geldikçe senede bağlanmamış hamiline yazılı paylara değinilmiştir.Öğe Denkleştirme isteminde hakkaniyet koşulu ve yargıtay kararları doğrultusunda incelenmesi(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Yılmaz, İdris; Demir Gökyayla, CemileÖZET: Denkleştirme istemi, mülga 6762 sayılı Ticaret Kanunu’nda yer almasa da acentelerin denkleştirme talep edebilme hakkı Türk doktrininde tartışılmıştır. Mülga Ticaret Kanunu döneminde bu konuda yasal boşluk bulunsa da Yargıtay ilk kez 1996 yılında bu konuda içtihat oluşturmuş ve denkleştirme istemi Türk hukukunda yerini almıştır. Ancak yasal bir düzene oturtulması 6102 sayılı TTK 122. maddesi ile gerçekleşmiştir. Çalışmanın ilk bölümünde denkleştirme istemi kavramı, bu istemin hukuki niteliği, temel özellikleri ve denkleştirme isteminin koşulları ile denkleştirme bedelinin nasıl hesaplanacağı ele alınacaktır. Çalışmamız açısından ikinci bölüm daha büyük önem arz etmektedir. Bu bölümde ilk olarak denkleştirme istemi için aranan koşullardan biri olan hakkaniyetin ne anlama geldiği, talebin geçerliliğine nasıl etki ettiği, ne denli somutlaştırılabileceği açıklanmaya çalışacaktır. İkinci olarak ise denkleştirme isteminin somut karşılığını teşkil edecek tutarın hesaplanmasında hakkaniyet gereği olarak yapılan indirimler, üçüncü olarak ise hakkaniyet gereği denkleştirme isteminin acente sözleşmesi harici kurumlarca istenebilmesi konuları ele alınacaktır. Son olarak dördüncü bölümde ise yargı önüne gelen uyuşmazlıklarda, hakkaniyetin nasıl değerlendirildiği irdelenmeye çalışılacaktır.Öğe Risk altındaki çocuklara yönelik önleme ve toplum destekli polislik uygulamaları(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Kahraman, Sevim; Akdeniz, GalmaÖZET: Bu çalışmada damgalama teorisi üzerinden, damgalamanın kişinin hayatında sebep olduğu döngü açıklanmış, önleme konusunun öneminden bahsedilmiş, önleme programlarının temelini oluşturan çocukların suçla ilişkilenmesine sebep olan risk faktörleri ve toplum destekli polislik yaklaşımı ele alınmıştır. Risk altındaki çocukların suça sürüklenmesinin önlenmesi için uygulanan programlar ve toplum destekli polisliğin önlemedeki etkisi anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmada, risk altındaki çocukların suçla ilişkilenmesinin önlenmesi amacıyla pek çok farklı ülkede, farklı önleme programlarının yürütüldüğü anlaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda programların suç önlemede etkili olabildiği, yanı sıra toplum destekli polislik uygulamalarının da çocuk suçluluğunu önlemeye katkı sunduğu söylenebilir. Uygulamaların etkili olmasında çocuk suçluluğunun bütünsel olarak, multidisipliner bir yaklaşımla ele alınması gerektiği düşünülmektedir. Uygulamalarda, çocuğun ilişikte olduğu okul, aile gibi tüm paydaşları güçlendirmenin önlemeye katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Diğer yandan, toplum destekli polislik uygulamalarının etkisinin artırılmasında öncelikli olarak yaklaşımın benimsenmesinin, yanı sıra vatandaşa iyi anlatılmasının önemli olduğu, vatandaş katılımının etkiyi artırmada önemli bir yeri olduğunu olacağı sonucuna varılmıştır.Öğe Çok uluslu grup şirketlerde kişisel veri aktarımları(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Gökbora, Baybora; Yasan Tepetaş, CandanÖZET: Kişisel veriler, kimliği belirli ya da belirlenebilir bir kişiyi tanımlamaya yarayan her türlü bilgiyi ifade eder ve ait oldukları ilgili kişiyi tanımlamak adına farklı amaçlarla veri sorumluları ve veri işleyenlerce işlenir ve/veya aktarılır. Kişisel verilerin iş dünyasında işlenmesi ve aktarılması ise daha çok ticaret şirketleri ve bilhassa çok uluslu grup şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. Şirketlerin yürüttükleri ticari faaliyetleri ve yatırım hareketleri ile farklı ülkelerde ortaklıklar, bağlı şirketler, şubeler ve temsilcilikler kurması ile ülkeler arası veri aktarımları daha da ivme kazanmaktadır. Aynı topluluğun farklı grup üyeleri tarafından yürütülen üretim, satış, pazarlama, insan kaynakları vb. gibi faaliyetler ile eş zamanlı olarak grup üyesi şirketler arasında da kişisel verileri içeren bilgi ve belgeler aktarıma tabi tutulmakta ve bu aktarımların yoğunluğu şirketlerin söz konusu ticari faaliyetleri devam ettikçe her geçen gün daha da artış göstermektedir. Uluslararası ticaretin sürdürülmesine ve gelişimine engel yaratmamakla birlikte bir yandan da topluluk şirketleri arasında gerçekleşen söz konusu kişisel veri aktarımlarının hukuki bir zemine oturtulması gerek aktarıma tabi tutulan kişisel verilerin sahibi ilgili kişilerin kişisel verilerinin korunması hakkından doğan temel hak ve özgürlüklerinin gözetilmesi gerekse mevzuata uyum açısından büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda çok uluslu grup şirketlerin birer veri sorumlusu ve/veya veri işleyen olarak kabul edilmesi ve belirli veri koruma yükümlülükleri ile donatılmaları, grup üyesi şirketler arasındaki kişisel verilerin aktarım amaçlarının ve bunların veri işleme şartları ile uyumlu olup olmadıklarının incelenmesi ve bu aktarımların hukuka uygun bir şekilde gerçekleşmesi için gerekli güvenlik tedbirlerinin tespit edilerek aktarımın tarafı olan her bir grup üyesi şirket tarafından uygun bir şekilde alındığının kontrolü ve bu tedbirlerin devamlılığının sağlanması, aktarıma tabi tutulan kişisel verilerin korunması ve gizliliklerinin temin edilmesi noktasında önemli bir rol oynaktadır.Öğe Anonim şirketlerde borsaya kote olmayan nama yazılı paylar üzerinde kaçınma klozunun kullanılması(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) İncesu, Elif Bilge; Çelikboya, KeremÖZET: 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun benimsediği temel ilke nama yazılı payların herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın serbestçe devredilebilmesidir. Payın serbestçe devredilebilirliği ilkesi mutlak değildir ve payların devri, iradi (esas sözleşmesel) veya kanuni olarak sınırlandırılabilir. TK md. 493 uyarınca anonim şirketler, geçerli bir esas sözleşmesel bağlam rejiminin varlığı halinde, payları borsada işlem görmeyen bağlı nama yazılı payların devrinde, devre konu payları kendi adına ve kendi, diğer pay sahipleri veya üçüncü kişiler hesabına gerçek değeri üzerinden satın almayı teklif ederek herhangi bir gerekçe göstermeksizin devre onay vermekten kaçınabilir. Anonim ortaklıklara kanunen tanınan bu imkân kaçınma klozu (escape clause) olarak adlandırılmaktadır. Kaçınma klozu anonim şirketlere, pay sahiplerinin çevresinin bileşiminin korunması bakımından şirket dışında tutmak istedikleri kişilere yapılan pay devirlerini engelleme fırsatı vermektedir. Çalışmamızda temel olarak, TK düzenlemeleri uyarınca; kaçınma klozunun hukuki niteliği, kullanım koşulları, şirket tarafından yapılacak alım teklifi, gerçek değerin tespiti ve kaçınma klozunun kullanılması halinde hakların taraflara geçişi konuları bu bağlamda ortaya çıkabilecek soru ve sorunlarla birlikte ele alınmıştır.Öğe Sermaye şirketlerinde bölünmede alacaklıların ve işçilerin korunması(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Aktürk, Aziz Gurur; Simil, Safiye Nur BağrıaçıkÖZET: Bir yeniden yapılandırma modeli olan ve günümüzde şirketler için değişen koşullara uyum sağlama hususunda çözümler sunan bölünme işlemi, günümüz ekonomik düzeni içerisinde şirketlerin çokça başvurduğu bir yoldur. Bölünme işlemine ilişkin mevcut düzenlemeler ve gerekçeleri incelendiğinde, bir taraftan yeniden yapılandırma işlemlerinin uygulanmasının kolaylaştırılması amaçlanırken diğer taraftan söz konusu işlemin niteliği ve barındırdığı riskler nedeniyle ortakların, alacaklıların ve işçilerin korunması amaçlanmıştır. Bu çalışmanın konusunu, sermaye şirketlerinde bölünmede alacaklıların ve işçilerin korunması oluşturmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde bölünme işleminin tanımı, bölünme işlemine hakim olan ilkeler, şirketleri bölünmeye teşvik eden nedenler, bölünmenin türleri, bölünme süreci ve bu süreçte yapılması gerekenler ile bölünmeye katılan şirketlere, ortaklara ve alacaklılara genel ve kapsamlı bir koruma sağlayan sorumluluk davası incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde bölünmede alacaklıları koruma amacı çerçevesinde öngörülen müesseseler üzerinde durulacaktır. Bu bağlamda, bölünme sürecinde ve sonrasında alacaklıları koruyucu özel ve genel hükümler ayrıntılı şekilde incelenmiş, diğer taraftan şahıs şirketlerinin bölünmesine izin verilmemesi ve alacaklılara inceleme hakkı tanınmaması konuları da ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen bölünmede işçilerin korunmasına ilişkin hükümler, 4857 Sayılı İş Kanunu ve diğer Kanunların ilgili hükümleriyle karşılaştırılmak suretiyle kapsamlı bir şekilde ele alınmış, bu bağlamda işçileri koruyucu hükümlerde yer alan eksiklikler değerlendirilerek, değişiklik önerileri sunulmuştur.Öğe Türk hukukunda ödeme kuruluşlarının regülasyonu(İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Büyüktosun, Ömer; Kaya, Mehmet BediiÖZET: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, elektronik ortamda gerçekleşen ödemeler günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Elektronik ödemelerin daha sık tercih edilir hale gelmesi, elektronik ödeme altyapılarına olan talebi arttırmış, bu artış ödeme hizmetleri sektöründeki gelişimi desteklemiş ve desteklenen bu gelişim süreci ödeme hizmetleri sektöründe yeni paydaşların ve iş modellerinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Günümüzde ödeme hizmetleri sektöründe bankalar haricinde faaliyet gösteren ödeme hizmeti sağlayıcıları bulunmaktadır. Bu ödeme hizmeti sağlayıcılarından biri de esasen gönderici ile alıcı arasında gerçekleştirilen ödeme işlemine aracılık faaliyeti yürüten ve bu kapsamda ödeme hizmeti sağlamak konusunda faaliyet izni almış finansal teknoloji kuruluşları olan ödeme kuruluşlarıdır. Ödeme hizmetlerinin gelişimi karşısında ortaya çıkan ödeme hizmeti kullanıcılarının haklarının korunması, olası istismarının engellenmesi ve sektöre olan güvenin korunması ihtiyacının bir sonucu olarak ödeme hizmetleri sektörünü Avrupa Birliği’nde olduğu gibi Türkiye’de de yasal olarak düzenlenmiştir. Türkiye’deki yasal düzenlemeler sonrası ödeme kuruluşları, faaliyetlerini 6493 s. Kanun çerçevesinde ve TCMB denetim ve gözetiminde sürdürmektedir. Çalışma dört bölümden meydana gelmektedir. İlk bölümde; ödeme hizmetlerinin AB hukukundaki tarihsel gelişimi ve hukuki regülasyonu incelenmiştir. İkinci bölümde; ödeme kuruluşlarının Türk Hukukunda tabi olduğu düzenlemeler, kamu kurumlarının bu kapsamdaki yetkileri ve ödeme kuruluşlarının faaliyet esasları ele alınmıştır. Üçüncü bölümde; 6493 s. Kanun ile düzenlenen kabahat ve suçlara değinilmiştir. Dördüncü bölümde ise 01.12.2021 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğin ödeme kuruluşları bakımından getirdiği yenilikler ve ödeme hizmetleri sektöründeki güncel tartışmalar incelenmiştir.