Private Law

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 9 / 9
  • Öğe
    Sözleşmenin devri
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Ceylan, Nurgün; İnceoğlu, Mehmet Murat
    ÖZET: Sözleşmenin devri konulu bu tez çalışması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü Özel Hukuk Doktora Programı kapsamında hazırlanmıştır. Sözleşmenin devri, Türk hukukunda ilk kez 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu m. 205’de, sözleşmenin devrinin tanımı ile devir sözleşmesinin ne şekilde kurulacağı açıklanmıştır. Sözleşmenin devri, üçüncü bir kişinin, sözleşme ilişkisinde yer alan taraflardan birinin, taraf olma sıfatı da dahil olmak üzere bütün hak ve borçlarıyla birlikte yerini almasıdır. Sözleşmede kalanın da bu taraf değişikliğine razı olması, bir başka deyişle devir sözleşmesine katılımı gerektiğinden, sözleşmenin devri sözleşmesi üç taraflı bir hukuki ilişkidir. Tezin birinci bölümünde genel olarak sözleşmenin devri, tarihçesi, benzer kurumlardan farkları, hukuki niteliği, geçerlilik koşulları incelenmiştir. Sözleşmenin devrini ele alan eserlerde, tarafların birbirine karşı olan yükümlülüklerinin ayrıntılı olarak ele alındığına pek rastlanmamıştır. Bu bakımdan hüküm ve sonuçlar ile tarafların hak ve yükümlülükleri ikinci bölümde ağırlıklı olarak ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise, kira sözleşmesi, hizmet sözleşmesi gibi kanunun özel hükümler sevk ettiği sözleşmelerin devirleri incelenmiş, genel düzenleme ile bu özel hükümlerin ayrıştığı noktalar üzerinde durulmuştur. Dönme, fesih, muvazaa, uyarlama ve benzeri durumların sözleşmenin devrinde arz ettiği özelliklere değinilmiştir.
  • Öğe
    Amerikan hukuku ışığında işadamı kararı ilkesi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2022) Önal, Esin; Nilsson, Gül Okutan
    ÖZET: Bu çalışmada işadamı kararı ilkesinin anlamı, işlevi, uygulama esasları ve kaynak ülke konumundaki ABD'de (özellikle Delaware'de) varlık nedenleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Bu konuda yapılacak detaylı incelemenin, işadamı kararı ilkesinin Türk hukukunda uygulanabilirliğinin değerlendirilmesinde esas alınabilecek bir çerçeve oluşturması hedeflenmiştir. Bu amaçla, çalışmanın ilk bölümünde kaynak ülke hukuk sisteminde işadamı kararı ilkesinin yasal çerçevesi, anlamı, gelişimi, işlevi ve gerekçeleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde; Amerika Birleşik Devletleri'nde işadamı kararı ilkesinin kapsamını belirleyen unsurlar ve uygulama sınırları ile mahkemelerin yöneticilerin hukuki sorumluluğunun değerlendirilmesinde kullandığı yargısal inceleme yöntemleri incelenmiştir. Çalışmanın üçüncü bölümünde konu Türk hukuku açısından ele alınmış ve işadamı kararı ilkesinin uygulanabilirliği irdelenmiştir.
  • Öğe
    Taşıyanın gemiyi denize yola ve yüke elverişli halde bulundurma borcu
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Cömert, Gülten Venüs; Süzel, Cüneyt
    ÖZET: Geminin denize, yola ve yüke elverişliliği denizde emniyetli ve düzenli seyri sağlamak ve yüklerin zarar görmeksizin gönderilene ulaştırılması adına taşıyanın en önemli sorumluluklarından birini teşkil etmektedir. Bu kapsamda taşıyan gemiler sefere çıkmadan önce ve hatta bazı yeni düzenlemeler uyarınca sefer sırasında da gemiyi denize, yola ve yüke elverişli halde bulundurma yükümlülüğü altındadır. Geminin denize, yola ve yüke elverişliliği sadece taşıma hukuku açısından değil, deniz sigortaları, çevre kirliliği, kurtarma ve çatma gibi birçok konu bakımından da önem taşımakta olup çalışmada özellikle taşıyanın gemiyi denize, yola ve yüke elverişli halde bulundurma borcu üzerinde durulacaktır. 20. yüzyılın başından bu yana, taşıyanın gemiyi elverişli halde bulundurma borcu önemli milletlerarası sözleşmelerde yer almaktadır. 1924 tarihli Konişmentolara İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesine Dair Milletlerarası Sözleşme ve 25 Ağustos 1924 Tarihinde Brüksel’de İmzalanan Konişmentolara İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesine Dair Milletlerarası Sözleşme’yi Değiştiren Protokol (“Visby Protokolü”) ile taşıyanın gemiyi elverişli halde bulundurma borcu makul özen borcu olarak düzenlenmiş ve bu milletlerarası sözleşmelere Türkiye de dahil olmak üzere çok sayıda devlet taraf olmuştur. 1978 tarihli Birleşmiş Milletler Denizde Eşya Taşıma Sözleşmesi’nde (“Hamburg Kuralları”) taşıyanın geminin elverişsizliğinden ötürü sorumluluğu ayrı bir maddede düzenlenmemiştir. Bu sözleşme uyarınca taşıyan eşyanın zıyaı, hasarı ve geç tesliminden ötürü meydana gelen zarardan sorumlu olacaktır. Sözleşme’de, taşıyanın sorumluluğu Lahey Sözleşmesi’nde yer alan düzenlemenin aksine yalnızca yolculuk öncesi ile sınırlı tutulmamıştır. Kısmen veya Tamamen Deniz Yoluyla Eşyanın Milletlerarası Taşınması Sözleşmelerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (“Rotterdam Kuralları”) ile teknolojik gelişmeler ve deniz ticareti endüstrisinin değişen ihtiyaçları doğrultusunda taşıyanın gemiyi elverişli halde bulundurma borcuna ilişkin farklı ve önemli düzenlemeler getirilmiştir. Taşıyanın gemiyi elverişli halde bulundurması gereken süre düzenleme uyarınca uzatılarak, yolculuk süresince de devam eden bir borç olarak öngörülmüştür. Öte yandan, sözleşmede konteyner taşımacılığı da göz önünde bulundurularak taşıyan tarafından tedarik edilen konteynerler bakımından taşıyanın konteyneri elverişli halde bulundurma yükümlülüğü açık bir şekilde düzenlenmiştir. Son yıllarda artan deniz kazaları sonucu oluşan can ve mal kayıpları denizcilik endüstrisinin bu kayıpları azaltmak adına harekete geçmesine neden olmuştur. Yapılan araştırmalar kazaların birçoğunun doğrudan veya dolaylı olarak insan hatası neticesinde meydana geldiğini ortaya koymuştur. Bu kayıpları ve kazaları azaltmak adına Uluslararası Denizcilik Örgütü, A.741 (18) sayılı kararıyla 1993 tarihinde Uluslararası Güvenli Yönetim Kodu (“ISM Kodu”) kabul etmiş ve 1994 yılında SOLAS’a IX. Bölüm olarak eklenmiştir. ISM Kod, denizde seyir güvenliğini sağlamak ve çevre kirliliğini önlemek için konulan kurallardan oluşmaktadır. Bu kapsamda gemilerde bir güvenlik yönetim sistemi oluşturulacak ve bu sistemi kurmak için şartları yerine getiren gemilere “Uygunluk Belgesi” ve “Güvenli Yönetim Sertifikası” verilecektir. Bu belgeler geminin sefere elverişliliği hususunda ihtilafların söz konusu olduğu hallerde bir kanaatin oluşmasına neden olacaktır. Zira basiretli bir taşıyan geminin sefere elverişliliğini sağlamak adına bu kodun gerekliliklerini yerine getirmek durumunda kalacaktır. Bu belgelerin varlığının veya yokluğunun sefere elverişlilik meselesinde ispat yükü bakımından da önemli bir etkisi olacağı açıktır. Bu çerçevede çalışmada, denize, yola ve yüke elverişlilik kavramlarının tanımına, geminin denize, yola ve yüke elverişliliğinin hangi şartlar altında sağlanmış sayılacağına, taşıyanın hangi andan itibaren ve hangi şartlarla elverişsizlikten sorumlu olacağına, çarter partilerde yer alan elverişliliğe ve elverişlilikten sorumluluğa ilişkin düzenlemelere ve sorumluluğun sınırlarına Türk hukuku ve milletlerarası sözleşmelerde yer alan düzenlemeler de karşılaştırılarak değinilecektir.
  • Öğe
    Anonim şirket özelinde devralma işlemlerinde satıcının ayıptan doğan sorumluluğu
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Sancak, Zahide Altunbaş; Atamer, Yeşim M.
    ÖZET: Anonim Şirket Özelinde Devralma İşlemlerinde Satıcının Ayıptan Doğan Sorumluluğu başlıklı bu doktora tez çalışmasında, Alman ve İsviçre hukukunda uzun yıllardan beri tartışılan, satıcının ayıp sorumluluğunun hisse devri yoluyla şirket devralmalarında ne ölçüde uygulama bulabileceği meselesi ele alınmıştır. Her yıl ülkemizde yüzlerce devralma işlemi yapıldığı halde, satıcının TBK’nın satım hükümleri çerçevesinde ayıp sorumluluğu yalnızca birkaç esere konu edilmiştir. Hisse satım sözleşmesinin en çok müzakere edilen klozlarını içeren satıcının beyan ve tekeffülleri ile bunların ihlali halinde sorumluluğu konularında hala AngloAmerikan hukukunun etkisi sürerken bunların TBK’daki karşılıklarını araştırma ihtiyacı doğmuştur. Bu kapsamda tezin ilk bölümünde hisse satım sözleşmesinin konusu tartışılmış, ikinci bölümünde hisse devirlerinde ayıp kavramı ile satıcının sözleşmedeki beyan ve tekeffüllerinin hukuki niteliği irdelenmiş, üçüncü bölümünde TBK’nın satıcının ayıp sorumluluğuna dair getirdiği kanuni şartların hisse devirlerinde uygulaması ele alınmış ve son bölümünde alıcının ayıptan doğan seçimlik hakları ile genel hükümlerden kaynaklanan talepleri, bunların yarışması meselesiyle birlikte incelenmiştir. Tezdeki konular, satıcının ayıp sorumluluğuna dair öğretide ve mahkeme kararlarında sunulan genel tanım ve tartışmalardan öte, şirket devralmaları özelinde satım konusu işletmenin ve alıcı ile satıcı arasındaki sözleşmesel ilişkinin özellikleri dikkate alınarak irdelenmeye çalışılmıştır. Bu tezin nihai amacı, TBK’nın ayıp hükümlerinin hisse devri yoluyla şirket devralma işlemleri bakımından en elverişli düzenlemeler olduğunu savunmak değil, Alman ve İsviçre hukukunda yıllardan beri tartışılan meseleleri Türk hukukuna taşımak ve böylece ilgili konularda farkındalık yaratarak yeni tartışma konularına zemin hazırlamak ve uygulamada halen Anglo-Amerikan etkisinde hazırlanan hisse satım sözleşmelerinin TBK’nın satım kurallarına uygun şekilde nasıl kaleme alınabileceği konusunda uygulamacılara yön göstermektir.
  • Öğe
    Eser sözleşmesinde yüklenicinin şahsen ifa borcu ve alt yüklenicilik sözleşmesi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Başer, Selin; İnceoğlu, M. Murat
    ÖZET: Bu tez çalışması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Özel Hukuk Doktora Programı kapsamında hazırlanmıştır. Tezin konusu, eser sözleşmesinde yüklenicinin şahsen ifa borcu ve alt yüklenicilik sözleşmesi olarak belirlenmiştir. Uygulamada küçük çaplı gündelik işlerden, tamamlanması yıllar süren projelere kadar son derece yaygın olarak ortaya çıkan eser sözleşmeleri, doktrinde yıllardan beri en ilgi çekici konu başlıklarından biri olmuştur. Özellikle, iş sahibinin borçlarına göre çeşitlilik arz eden yüklenicinin borçları, pek çok eserde farklı açılardan inceleme konusu yapılmıştır. Bununla birlikte, yüklenicinin şahsen ifa borcu ve şahsen ifa borcunun istisnası olarak ortaya çıkan alt yüklenicilik sözleşmesinin bütünsel bir çerçevede işlendiği çalışma sayısı pek azdır. Bu duruma, yol gösterici olarak uygulamaya ışık tutabilecek nitelikteki yargı kararlarının azlığı da eklenince, bu konularda hatırı sayılır ölçüde bir boşluğun bulunduğunun idraki zor olmayacaktır. Bu çerçevede, yüklenicinin şahsen ifa borcu ve alt yüklenicilik sözleşmesi konularında öğreti ve uygulamada mevcut olan boşluk, tez konusunun belirlenmesinde önemli bir etken olmuştur. Tezin birinci bölümünde, genel olarak eser sözleşmesi incelenmiş; ikinci ve üçüncü bölümler ise sırasıyla, eser sözleşmesinde yüklenicinin şahsen ifa borcu ve alt yüklenicilik sözleşmesi konularına ayrılmıştır. Yüklenicinin şahsen ifa borcu ve alt yüklenicilik sözleşmesinin inşaat sözleşmesi biçimindeki eser sözleşmeleri açısından özel önem taşıdığı bir gerçek olmakla birlikte, her iki konu da yalnızca inşaat sözleşmeleri açısından değil, genel bir perspektifle ele alınmıştır. Çalışmada Türk hukukunun yanı sıra, uluslararası inşaat sözleşmeleri uygulamasında önemli yer tutan FIDIC Kırmızı Kitap düzenlemelerine de değinilmiştir.
  • Öğe
    Uluslararası tahkimde davaların birleştirilmesi
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Kıyak, Zeynep Duygu; Gökyayla, Cemile Demir
    ÖZET: İstanbul Bilgi Üniversitesi Lisansüstü Programlar Enstitüsü Özel Hukuk Doktora Programı kapsamında hazırlanan bu tezin konusunu uluslararası tahkimde davaların birleştirilmesi oluşturmaktadır. Özellikle uluslararası ticaret alanında karmaşık ve çok taraflı ticari ilişkilerin artması ve uyuşmazlıklarda çözüm yeri olarak tahkimin seçilmesi nedeniyle ayrı ayrı yürütülen, ancak birbirleri ile bağlantılı birçok tahkim yargılaması söz konusu olabilmektedir. Bu bağlantılı tahkim yargılamalarının ayrı ayrı yürütülmesi hem çelişkili kararlar verilmesi riskini arttırmakta, hem de bazı taraflar açısından çok ciddi bir zaman ve para kaybına yol açabilmektedir. Tez kapsamında, öncelikle hem mahkemeler nezdinde hem de tahkimde davaların birleştirilmesinden beklenen faydalar ele alınmış, hem de birleştirme neticesinde ortaya çıkabilecek sorunlara değinilmiştir. Devamında tahkimin iradi yapısı göz önünde tutularak birleştirme konusunda en önemli konuyu oluşturan birleştirme iradesi incelenmiş ve tahkim anlaşmasının üçüncü kişilere teşmili ile birleştirme arasındaki fark ortaya konulmuştur. Karşılaştırmalı hukuktaki ve Türk Hukuku’ndaki birleştirmeye ilişkin düzenlemeler incelendikten sonra, takip eden bölüm birleştirme kararı alınabilmesi için gerekli olan bağlantı koşulu ile tarafların hakemlerin seçimine eşit katılma hakkının korunmasına ayrılmıştır. Altıncı ve yedinci bölümlerde ise, birleştirilmiş yargılamada alınan hakem kararının tenfizi ve iptali konularına değinilmiştir. Son olarak, birleştirmenin mümkün olmadığı durumlarda kullanılabilecek usul yöntemlerine değinilmiştir. Tezin amacı bir usul hukuku yöntemi olan birleştirmede aranan irade ile tahkim iradesi arasındaki farkı ortaya koymak ve birleştirmenin daha yaygın bir şekilde kullanılabilmesi için ulusal düzenlemelere ve uluslararası kurumsal tahkim kurallarında düzenlemelere ihtiyaç olduğuna dikkat çekmektir.
  • Öğe
    Karşılaştırmalı hukuk verileri ve sosyo-ekonomik gelişmeler ışığında miras hukukunda yasal mirasçılık (özellikle saklı paylı mirasçılık) ile iradi mirasçılık arasındaki ilişki
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Hatipoğlu, Gözde; Atamer, Yeşim M.
    ÖZET: Miras hukukuna asıl şeklini veren yasal mirasçılık ve iradi mirasçılık kurumları, Roma hukukunda ortaya çıkmış ve bugüne kadar korunagelmiştir. Yasal mirasçılık kuralları, mirasbırakanın ölüme bağlı bir tasarrufunun olmadığı veya var olan ölüme bağlı tasarrufunun sonradan geçersiz olduğu halllerde kısmen ya da tamamen uygulama alanı bulmaktadır. Yasal mirasçılık kurumuna hâkim olan prensiplerin başında külli halefiyet prensibi gelir. Serozan, külli halefiyetin özel ve ayrıcalıklı halefiyetleri engellemesinden yola çıkarak şöyle der: “Ölüm ölenleri eşitlediği kadar geride kalanları da eşitler.”1 Bu itibarla, yasal mirasçılık kurallarının başlıca işlevlerinden biri, geride kalanların mirasbırakanla arasındaki yakınlığı da dikkate alınarak, mirasın eşit bir şekilde paylaştırılması olmuştur. İradi mirasçılık kuralları ise mirasbırakanın terekesi üzerinde ölüme bağlı tasarruf serbestisini kullanması halinde uygulama alanı bulur. Mirasbırakanın geride bıraktığı malvarlığı üzerinde sahip olduğu ölüme bağlı tasarruf serbestisi, her ülkenin içinde bulunduğu dönemin sosyo-ekonomik koşullarına ve hukuk politikası tercihlerine göre değişmektedir. Bu itibarla, miras hukuku yerinde sayan bir hukuk dalı olmadığı gibi gelişmelere kapalı da değildir.2 Tam bir çatışma içinde olan yasal mirasçılık (özellikle saklı paylı mirasçılık) ve iradi mirasçılık kurumlarının Roma’dan günümüze kadar geçirdiği gelişmeler de bunun önemli bir göstergesidir. Bu doğrultuda, hem geride kalanlar arasındaki eşitliğin nasıl sağlanabileceği hem de mirasbırakan ile mirasçıların mirasa olan menfaatleri arasındaki dengenin nasıl gözetilebileceği sorusuna verilen yanıt sosyo-ekonomik temelli birçok gelişmeyle birlikte değişebilmektedir.3 Ayrıca, söz konusu ülkenin hukuk politikası tercihlerinde mirasbırakana salt birey olarak ne kadar yer olduğu da yasal mirasçılık ve iradi mirasçılık arasındaki ilişkiyi önemli ölçüde etkilemektedir. Bu da hiç kuşkusuz, her ülkenin sosyo-ekonomik yapısıyla ve sosyal devlet anlayışıyla yakından ilgilidir. Saklı paylı mirasçılığa karşı iradi mirasçılığın güçlendirilmesi tartışmaları tüm dünyayı kasıp kavururken, neredeyse her gün bu konuda yeni bir kaynak ortaya çıkarken, Türkiye’de konuya ilişkin kaynakların sayısı bir elin parmaklarını geçmemektedir. Bu boşluğu doldurmak ve sorunu tüm hatlarıyla ortaya koymak üzere hazırlanan bu çalışmada yasal mirasçılık (özelikle saklı paylı mirasçılık) kavramının tümden kaldırılması ya da sınırlanması gerekliliği yönünde bir ispat çabası güdülmediğini daha en baştan vurgulamak gerekir. Ancak tüm bilim dallarında olduğu gibi hukukta da dogmalara yer yoktur. Nasıl ki 2007 yılında Türk miras hukukunda kardeşlerin saklı paylı zorunlu mirasçılığı bir yasa değişikliği ile kaldırılmıştır, çerçevenin içinde kalan diğer saklı paylı mirasçıların halen bu özel korumaya ihtiyaç duyup duymadıkları da tartışılmalıdır. Yasal mirasçılığın (özellikle saklı paylı mirasçılığın) Türkiye’deki ve dünyadaki gelişiminden ve hizmet ettiği olgulardan yola çıkarak hukuki temelde bugünkü meşruiyetinin ve dokunulmazlığının tartışılması, sorgulanması, yeniden düşünülmesi ihtiyacı bu çalışmanın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
  • Öğe
    Elektronik ticaret platformları özelinde çok taraflı pazarlar: rekabet hukuku ve iktisadı açısından yaklaşım
    (İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2021) Doğan, Cihan; Sanlı, Kerem Cem
    ÖZET: Bu çalışma platform iş modelini rekabet hukuku ve iktisadı açısından incelemek amacıyla hazırlanmıştır. Bu kapsamda, ağ dışsallıkları, çok taraflı piyasa özelliği ile ölçek ve kapsam ekonomisi gibi platformlara özgü iktisadi özellikler vurgulanarak geleneksel piyasalar ile platformlar arasındaki yapısal farklılıklar ele alınmıştır. Bu çalışmada geleneksel rekabet hukuku araçlarının platformlara uygulanabilirliği tartışma konusu haline getirilmiş ve bu kapsamda muhtelif çıkarımlarda bulunulmuştur. İlk olarak, platformların iktisadi yapısı geleneksel piyasalarda faaliyet gösteren teşebbüslerden önemli ölçüde ayrışır ve geleneksel rekabet hukuku mantığının platformlara doğrudan uygulanması problemli olabilir. Platformların faaliyet gösterdiği piyasalardaki yoğunlaşma eğilimi sebebiyle, rekabet hukukunun platformlara daha katı bir şekilde uygulanması yerinde olacaktır. İkincisi, platformlar bakımından yeni tip rekabet hukuku ihlalleri söz konusu olabileceği için, rekabet otoritelerinin yeni zarar teorileri geliştirmeleri gerekli olabilir. Bu açıdan, en azından belirli bir ölçüde, rekabet mevzuatının bu esnekliği sağladığı söylenebilir. Her halükârda rekabet hukuku müdahalesinin zamanlaması ve etkinliği artırılabilir. Üçüncü olarak, dikey sınırlamalara yönelik mevcut ikincil mevzuat, platformların uyguladığı dikey sınırlamaları değerlendirebilmek için yeterli belirliliği sağlamaktan uzaktır. Bu açıdan bu mevzuatın platformları iktisadi yapısı da göz önüne alınmak suretiyle güncellenmesi gerekmektedir.
  • Öğe
    Algoritma ve Rekabet Hukuku: 4. Madde İhlallerinin Dijital Gorünümleri
    (Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017) Doğan, Cihan
    Özet: İçerisinde bulunduğumuz bilişim çağı, tüketicilerin tüketim davranışlarını hızla değiştirmektedir. Tüketiciler, geçmişte yalnızca uçak bileti ya da otel rezervasyonu için kullandıkları online platformları artık bankacılık işlemleri, ulaşım hizmetleri veya ev-ofis ihtiyaçlarını karşılamak için de kullanabilmektedir. Online platformlara doğru yönelen talep haliyle arzı da online platformlara kaydırmıştır. Teşebbüslerin fiziki ortamlardan online ortamlara geçiş yapması doğal olarak piyasadaki rekabet yapısını da etkilemiştir. Teşebbüsler online platformlar üzerinden satış yaparken, gelişen teknolojiyle ortaya çıkan daha iyi veri toplama ve analiz etme teknikleri ile fiyata etki eden değişkenleri daha kolay analiz edebilmekte ve satış fiyatlarını da anlık olarak çok düşük maliyetlerle değiştirebilmektedir. Fiyat optimizasyonlarının algoritma tabanlı programlar aracılığıyla etkin bir şekilde yapılabilmesi, algoritmik fiyatlama da denen bu yöntemin kullanımının yaygınlaşmasına sebep olmaktadır. Bu durum ise, teşebbüslerin algoritmaları pazardaki rekabetçi yapıyı kendi lehlerine bozmak amacıyla kullanabileceği noktasında bir hassasiyet yaratmaktadır. Fiyatlama algoritmaları, etkinlik kazanımlarının yanı sıra, teşebbüslere rekabet karşıtı davranışlarda bulunmak adına yeni fırsatlar da sunmaktadır. Algoritmalar rekabet karşıtı bir anlaşmanın uygulanmasında araç olarak kullanılabileceği gibi, bir anlaşma olmaksızın salt pazarda yaygın kullanıma bağlı olarak fiyatı rekabetçi fiyatın üzerinde dengeleyen bir koordinasyon sonucu da doğurabilir. Hatta öz-öğrenimli algoritmaların deneme yanıma yoluyla hiçbir insan iradesi bulunmasa dahi koordinasyonu optimal strateji olarak belirlemek suretiyle tüketici refahını azaltmaları mümkündür